RSS

Dalyanlı Gezginler

Gürcistan

GÜRCİSTAN





  Sovyetler dağıldıktan sonra 1991 de kafkaslarda ki komşumuz haline gelen ülke, Marmara bölgemizden biraz daha küçük yözölçüme sahiptir.  Yaklaşık 4 milyon nufusa sahip ülkede çoğunluğu Gürcü ve Abhazlar oluşturur. 
                                                           
TİFLİS
  Komşulara nasıl olsa ileride gideriz deyip hep erteliyorduk, ama artık birinden başlama vakti gelmişti, asıl eylülde gitmeyi planlarken birden karar değiştirip 1 hafta sonraya plan yaptık. 12 gün gibi bir süremiz olduğunu anlayınca, bilet aramaya başladık. Seyehate son 1 haftada karar verince uçak biletleri gerçekten çok pahalıydı ve geriye sadece otobüs seçeneği kalmıştı.
 Bizim için en iyi seçenek olan, Muğla - Antalya arasını özel aracımızla, Antalya - Tiflis arasını da Lüks Karadeniz otobüs firmasıyla gerçekleştirdik. Lüks Karedeniz Antalya'dan kalkan diğer firmalardan daha kaliteli hizmet verse de, daha alması gereken epey yol olduğunu söylemek lazım. İnternetten aldığımız biletin fiyatı 180 tl'ydi, diğer firmalar 10 tl daha ucuzdu. 
ilk şoku, internette yazan 24 saatlik otobüs yolculuğumuzun 31 saat olduğunu öğrenince yaşadık. Tüm planlarımızı Tiflis'e sabah saatlerinde inecek şekilde yapmıştık ama Akşam üzeri inmemiz planımızın sekteye uğrayabileceği endişesi yaşattı bize. Sonra ki şok ise, otobüs içinde yolcular ile otobüs personelinin resmen kavga etmesiydi, Otobüs personeli yolcunun biletine aldırmaksızın her yolcuyu istediği koltuğa aktarabileceğini düşünmesi, yolcunun da yerinden kalkmak istememesi daha otobüs kalkmadan gerginliğe neden oldu. Biz bu gerginliği önlemek adına Ayfer ile yerlerimiz değiştirip,Ata Erk ile erkek erkeğe oturup, Bayan yolcuyu Ayfer ile birlikte gitmesini sağladık ve böylelikle yola çıktık. Gürcü veya Türk hiç fark etmek sizin. Karedeniz insanının ne kadar sinirli olduğuna tanık olduk. 
Otobüs dolu, müşteriler Azeri, Gürcü ve Rus ağırlıklı, tek Türk yolcu biziz ve bizden başka kimse ilk kez gidiyormuşa benzemiyor. Antalya'da dolan otobüs Sarp sınır kapısına kadar sadece yemek ve ihtiyaç molası için duruyor ve hiçbir otogara uğramıyor. 
Antalya'dan sabah 11 de kalkan otobüs, ertesi sabah 7 gibi sınıra varıyor. Sınırda tüm yolcular bavullarıyla inip sınırı yaya geçmek zorundalar. Tabi ki otobüsten inince o kalabalığı yarabilir ve bavullarını taşımak için yarışan kişilerden kurtulabilirlerse.
 Sınırın Türk tarafı tam bir rezalet, Sınır kapısının onarım ve yenileme çalışmaları yüzünden çinko çatılı derme çatma bir binada işlem yapıyor. Kapıda bir düzensizlik hakim. 
 Sınırdan pasaportla veya kimliğinizle geçebiliyorsunuz ama kimlikle geçmek için kimliğinizin tabiri caizse gıcır gıcır olması lazım, aksi halde sınırdan çıkamıyorsunuz. Tur ile ailecek gelen bir çok Türk'ün Gürcü tarafına geçemediği için, mağduriyetine tanık oluyoruz.  Ailenin bir kısmı Gürcü tarafına geçebilirken, bir kısmı sınırda kalıyor.  Biz Gürcistan'dan Ermenistan'a devam edeceğimiz için pasaportumuzu kullanıyoruz. 15 tl lik yurt dışı çıkış harcı, bu 2 geçişte de ödenirken, kimlik ile geçişte ayrıca form doldurmak zorundasınız.
Sabah erken saatler olduğu için bizim geçişimiz kısa sürede tamamlansa da otobüsümüzün geçişi 2 saati buluyor. 
Biz de Gürcü tarafında ki küçük bakkallardan poğaça, börek ile kahvaltımızı yaparak otobüsümüzü bekliyoruz. Türk tarafından çok daha düzenli ve modern olduğu gözümüzden kaçmıyor. Türk tarafında 1 camii, wc, bir de tost ve çay kahve içeceğiniz market varken, Gürcü tarafında birçok işletme var, fiyatları epey abartılı olsa da sabah kahvaltısı yapmamıza engel değil. Burada tl ile harcama yapabiliyor ama çok düşük kurdan alıyorlar, 50 tl mizi Lariye çevirmenin akıllıca olduğunu görüyoruz. Biliyoruz ki, Batum da kurlar çok daha yüksek. 
Otobüsümüze bavullarımızı tekrar yerleştirip yolumuza devam ediyoruz. Karadeniz boyunca Türk tarafında plajlar asfalt dökülüp yol haline getirilmişken, Gürcü tarafında çok güzel plajlara tanık oluyoruz. Otobüsümüz sınırı geçince ilk benzinlikte duruyor, otobüş benzin alırken bende hemen karşıdaki, yan yana döviz ofislerden biraz para bozduruyorum. yanımda dolar olmasına rağmen, ilk defa bir ülkede TL nin, adam yerine konuluyor olmasının verdiği sevinçle 200 tl çıkarıveriyorum. 4 -5 change office'de kur aynı, 100 GEL ya da halk diliyle Lari me kavuşuyorum. 
Otobüs yakıt ikmalinden kısa süre sonra Batum'a varıyor. Yolcu indirip yoluna devam ediyor. Batum sonrası yollar giderek bozulmaya başlıyor. Bazen toprak yollardan gittiğimiz bile oluyor ama asvaltlarda çok iyi değil köstebek yuvası gibi delik teşik.
Sınırı geçtikten sonra 400 km gidiyoruz Tiflis'e varmak için ve bu 7 saatten fazla sürüyor,  birgün önce Sabah 11.de kalkan otobüs ertesi akşam 6 da, tam 31 saat sonra hedefine varıyor.
Otogara varınca yine bir telaş başlıyor, Otobüste kilerde bir yerlere yetişme telaşı hakim, biz gayet sakin en son otobüsten iniyoruz. Otogar Başkentin otogarı olma özelliğini pek taşımıyor, bizim küçük ilçe otogarlarını andırıyor, sanırım eskisi, yenisi modern bir yapıya taşınmış.
Kalacağımız Guesthause'a taxi ücretini sormuştuk maximum 10 lari demişlerdi ama sorduğumuz taksiciler bu fiyatın 3 mislini çekiyorlar. En son sorduğumuz bir Azeri taksici 'de yüksek fiyat çekince, umudu kesiyoruz. Bari Türk'e çarpılalım deyip pazarlıkla 20 lariye anlaşıyoruz. Yolda tren bileti almak istediğimizi söyleyip, tren garına uğramak istiyoruz. Azeri taksiciyi yakalamışken dil avantajı sağlayalım diyoruz. Tren garında bilet satan birçok gişe var fakat müthiş bir sıra var. Aldığımız sıranın bize gelmesi için saatlerce beklememiz gerekiyor, önümüzde en az 200 kişi var. Bizim uyanık taksici bir grup Özbek, Kırgız genci yakalıyor ve onların sırasının yakın olduğunu görünce onlarla birlikte sıraya giriyor. O gençlere attığı yalanları duyunca bize neler yapabileceğini düşünmeden edemiyor insan. Taksiciye göre ben bir iş adamıyım önemli bir toplantım var ve çok az zamanım var. Gençler bize yardım etmek için kendi sıralarını verip tekrar sıraya geçecekler o kadar inanıyorlar. Neyse ki kimsenin sırasını vermesine gerek kalmadan, önce onlar sonra biz biletlerimize kavuşuyoruz. Kuşetli kompartımanlar klimalı (lüx) ve klimasız olarak 2 farklı satılıyor, biz yer olmadığı gerekçesiyle Erivan biletlerimizi mecburen klimasız bölümden alıyoruz. 
Taksici benden bu hizmeti karşılığı fiyatın 2 katına çıktığını söylüyor,  bende 15 lari daha vereceğimi söylüyorum ama bu fiyatı beğenmiyor.
Biletlerimize kavuşunca kalacağımız yere doğru yola çıkıyoruz fakat taksici oteli bulamıyor, bizde ki numaradan otel ile konuşup yeri öğrenip bizi teslim ediyor, ben sözümü tutup fazladan 15 lariyi veriyorum ama parayı beğenmeyip kızıp gidiyor.
Kalacağımız yerin sahibi yaşlı bir Gürcü amca, eşyalarımızı indirip odamıza yerleşirken Ayfer'in telefonunu Takside unuttuğu ortaya çıkıyor. Amcaya derdimizi anlatamıyoruz, ingilizcesi yok, Ben Wattsap'tan teyze oğlunun Gürcü bakıcısını arayıp derdimi anlatıyorum, o da adama anlatıyor. Adam olayı anlıyor fakat taksicinin konuştuğu kişi bu amca değil. Adamcağız ingilizce bilmediğinden başkasının numarasını vermiş ve müşteriler ile o kişi konuşuyor, fakat o kişi de beni bir taksici aramadı diyor. 
Biz panik ile başka taksi ile otogara gitmenin yolunu ararken adam gelip taksicinin telefonu getirmek için yolda olduğunu söylüyor. Fakat biz taksici gelene kadar yeni bir taxi mi geliyor yoksa Telefon mu geliyor anlayamıyoruz.
Bizim uyanık Azeri köşeden görününce anlıyoruz telefonun geldiğini, tabi ki kolay olmuyor telefona kavuşmak taksici ilk alamadığı 40
Eski Parlamento Binası
lariyi bu kez tekrar istiyor bizde vermek zorunda kalıyoruz. 75 lari kazanç elde ediyor sayemizde uyanık taksici.

Odamıza eşyalarımızı atip sokağa çıkalım diyoruz ama kapımız kilitlenmiyor otel sahibimiz güvenin bişey olmaz ben buradayım der gibi hareketler ediyor, sonra eski resimlerini gösterince emekli polis olduğunu anlıyoruz.Geceliğine 40 lari verdiğimiz bu yeri booking.com'dan bulmuştuk. Bişey olmaz herhalde deyip,  Bizde değerli eşyalarımızı alıp sokağa atlıyoruz. Mahalle çok tekin gibi durmuyor ama gece olmasına rağmen bizi dışarı çıkmamıza da engel olamıyor. Müşteri bekleyen birkaç Gürcü ablalara tanık oluyoruz, biz dükkanın önünü kapatmadan Şehir merkezine doğru yol alıyoruz.
Maps.me uygulaması bizi ara sokaklardan şehrin kalbi özgürlük meydanına getiriyor. Işıl ışıl sokaklar ve çok hareketli, Mahallemizden sonra burası başka bir dünya izlenimi veriyor, bir süre bu ışıltılı sokaklarda gezindikten sonra karnımızın acıktığını
Bahsi geçen 11 Katkha
hissediyoruz ve mekan aramaya başlıyoruz. Uzun yolculuğun ardından kendimizi ödüllendirmek niyetindeyiz, çevrede rastgele gezinirken ertesi gün kukla tiyatrosunun hemen yan tarafı olduğunu öğreneceğimiz,         11 Katkha Restaurant'ı buluyoruz. Mekan çok güzel, yemekler ucuz ve leziz, gittiğimiz akşam canlı müzik eşliğinde kafkas dansına denk geliyoruz. Proğram biraz erken başlamış ki biz sonuna denk geliyoruz. Verdiğimiz siparişler gelmeden malesef Ata Erk uyuyakalıyor. Biz yemeğimizi yeyip, onunkileri paket yapıp otelimizin yolunu tutuyoruz. Bizi sanki buralara getiren uygulama kendi değilmiş gibi dönüşte şaşırıyor, ya da benim bu teknelojiyle imtihanım tekrar sahneleniyor, yolumuzu dönüşte bulamıyoruz. Ata Erk kucakta biz gece yarısı Tiflis sokaklarında bir ileri bir geri dönüp duruyoruz. Sonra bir şekilde kafasını toplayan proğram bizi hedefine ulaştırıyor.

Sağ olsun tek müşteri olmamızın verdiği ayrıcalıkla otel sahibimiz bizi bekliyor, bizim odamıza girip yattığımızı görünce o da odasına çekiliyor.

TİFLİS 2. GÜN

Sabah erkenden ayrılıp akşam gördüğümüz meydanı birde gündüz gözüyle görelim diyoruz. Akşam ki pırıltılı halinden çok bir şey kalmamış, Sonra ana cadde üzerinde ki diğer binaları izleyip arka sokaklara 
dalıyoruz. Marketlerde bir çok ürünün Türkiye'den gelmiş olması hoşumuza gidiyor ama fiyatları epey tuzlu geliyor bize.
Markette fiyat ve ürün araştırmamız bitince birkaç sabah kahvaltılık niyetine bir şeyler alıp Old Tiflis'e yürüyoruz. Girişteki heykeller çok hoşumuza gidince hiç birini pas geçmiyoruz.






Uzun bir süre sanki yaşarmış izlenimi veren bu heykellerle takılıyoruz sayısız resim çekildikten sonra Kukla Tiyatrosuna doğru yol alıyoruz. Aslında tüm bu güzellikler çok küçük bir alanda ve birbirine çok yakın. Zaten tüm başkentte gezilecek görülecek çok şey olmasına rağmen tüm şehri 1 günde rahatlıkla yürüyerek dolaşabiliyorsunuz, Biz Ata Erk olmasına rağmen yanımızda hiç
Rezo Gabriadze tarafından kurulan kukla tiyatrosu
zorlanmadan şehri 1 günde tamamlıyoruz. 
Kukla tiyatrosu sokakta seyircilerin izlemesi için yüksek yapılmış ve her gün belirli bir saatte yapının üzerinde ki kuklalar kısa bir süre için ortaya çıkıp oyun sahneliyorlar, biz tam binaya yaklaşmışken etrafında toplanan insanların heyecan yapışından oyunun sahnelendiğini anlayıp koşuyoruz ve bu kısacık gösteriye rastgele tanık oluyoruz. 
Barış köprüsü - The bridge of peace
Kukla tiyatrosu sonrası Eski Tiflis'in o güzel sokaklarında biraz dolaşıyoruz fakat birçok mekan kapalı buraya akşam uğramak gerekiyormuş ama biz bu kadar yakında olduğumuzun hiç farkında değildik.
Kartlis Deda View Point
Sonra ki durağımız Barış köprüsünden geçip Teleferik ile Sololaki tepesine çıkmak. Barış köprüsü Bow Nehri üzerine yapılmış modern metal bir köprü, mimarlık harikası olarak görülüyor ve Tiflis'in sembollerinden. Bizde köprü üzerine ki bot ile nehir turu satan gençleri atlatıp karşı kıyıda ki teleferiğe doğru yol alıyoruz. Yolumuz güzel bir parkın içinden geçiyor. Teleferik bilet sırası epey kalabalık. Bilet sırası bize geldiğinde öğreniyoruz ki, burada kartlı geçiş var Kentkart benzeri bir kart alıp içine para
Sameba katedrali
yükletiyorsunuz, ve başka yerlerde de geçtiği söyleniyor, karta ayrı içine yüklediğinize ayrı para veriyorsunuz. Mecbur alıyoruz tabi ki kartı başka yerde kullanmıyoruz. Teleferik şehre hakim bir tepeye çıkıyor. Tüm şehir ayaklarınızın altında, Yukarıda Narikala Hisarı bulunsa da çok tahrip olmuş, asıl bu tepeyi önemli yapan şehrin diğer sembollerinden Dev Kartlis Deda Heykeli. 
Tepede yarım saat kadar takıldıktan sonra aşağıya iniyoruz. Burayı merdivenlerden yürüyerek te inenler var ama zaman sıkıntımız olduğundan biz teleferiği tercih ediyoruz. Ayrıca tepede heyecan severler için Zipline hattı da kurmuşlar ama biz denemiyoruz.
Aşağıya indiğimizde hemen aşağıda ki Metekhi Kilisesi'ni ziyaret ediyoruz sonrasında çimlerde yuvarlanıp biraz enerji topluyoruz bu sefer ki hedefimiz Sameba katedrali biraz uzak. 
Katedrale vardığımızda bütün yorgunluğumuz gidiyor neredeyse şehrin her yerinden görünen bu Ortodoks yapısı 2004 yılında yapılmasına rağmen tarihi bir yapı izlenimi veriyor ve o kadar devasa ki 15 bin kişinin ibadet edebileceği büyüklükte.
Burada epey zaman harcıyoruz hem yorgunluğumuzu gideriyoruz hem de susuzluğumuzu, Ermenistan ve Gürcistan'da tarihi binalarda, dini yerlerde hatta yollarda hep çeşmeler görüyoruz ve buralarda hem kana kana içiyoruz hem de şişemizi dolduruyoruz.
Buradan sonra tekrar sabah ki rotamıza geri dönüp, Eski Tiflis'in orada ki Sülfür hamamlarını ziyaret ediyoruz. Hamam yakınında parklar ve Camii bulunmasından dolayı birçok Türk ile karşılaşıyoruz. Tiflis'te başka Camii olmadığından çok uzaklardan geldiklerini öğreniyoruz. Bu bölge Azerilerin de çoğunlukta olduğu bir bölge olduğu için Türkçe çok yaygın.
Dik bir yokuşu çıktıktan sonra Cuma Cami'ne ulaşıyoruz, Camii tuğladan yapılmış ve 8 açılı bir minareye sahip, içinde sohbet eden Müslümanlara selam verip Hamama geri dönüyoruz. Hamam bahçesinde
Ayfer otururken bende hamama girmeye karar veriyorum 8 Larilik fiyatı çok cazip geliyor. 

Hamam bizim hamamlardan farklı olarak sıcak sülfür havuzuna sahip (bayan bölümünde bulunmuyormuş) ama kesinlikle kıyafet ile giremiyorsunuz. Hamamda zaten 7 den 70 e herkes çırılçıplak bizim hamamlarda gördüğümüz peştamalli görüntü burada sadece hamam çıkışında var. Hamam bölümünün dışında bile birçok çırılçıplak amca görmek mümkün. İlk sıcak havuza alınıyorsunuz burada iyice yumuşadıktan sonra keseleme faslı burası bizimkiler ile aynı ama bizdeki hamam tası, Kurna faslı yerine duşlar koymuşlar. 
Flea Market Dry Bridge

İyice hafifledikten sonra kendimi dışarı atıyorum Ayfer Ata Erk'i uyutup Azeri bir teyzeyle muhabbeti koyulaştırmış.

Benim memnuniyetimi gören Ayfer'de Ata Erk'i bana bırakıp aynı zevki tatmak için hamama dalıyor, Ayfer döndüğünde Ata Erk'te uyanınca Eski Tiflis'in ortasından geçip 'Flea Market Dry Bridge' yani bir nevi nehir kenarında bit pazarına gidiyoruz. Tam akşamüstü olması dolayısıyla geçtiğimiz mekanlar açılmış barlar kafeler gençlerle dolmuş sokaklar şenlenmiş, Bizde bu cazibenin karşısında duramıyoruz hemen bu mekanların birinde oturup Gürcü pidesi Haçapuri'yi midelerimize indiriyoruz. Çok güzel ve gerçekten doyurucu. 

Haçapurinin verdiği enerjiyle kendimizi bit pazarında buluyoruz.

Birçok eski eşya antikalar olmakla birlikte hediyelik eşya satanlara da rastlıyoruz. Sovyetler döneminden eski madalyalardan tutun askeri malzemelere kadar aklınıza gelebilecek birçok eşya var. Tüm satıcıları geziyoruz birkaç hediyelik almayı ihmal etmiyoruz. Arabasıyla gelip arabanın üzerinde mallarını sergileyenlerin, akşam olduğu zaman arabaya kilitleyip mallarını gittiklerini görüyoruz. Sonra bakıyorum ki arabaların kimisinin lastikleri patlak, kimisinin motoru yok. Çoğu yıllardır aynı noktada. Adamlar park halinde ki çalışmayan araçları akşam olunca mallarını depolamak için kullanıyorlar.


Gün kararmaya başlayınca otelimize dönüyoruz, Eşyalarımızı sabahtan toplamış almak üzere bırakmıştık. Bizim emekli polis yine bizi bekliyor hala başka müşterisi yok. Bizde vedalaşıp ayrılıyoruz, Hemen köşe başında ki Gürcü taksici ile Erivan'a gitmek üzere Tren Garına gidiyoruz. Azeri taksicinin 35 lari istediği yolun neredeyse 2 katı yolu Gürcü amca 8 lariye gidiyor.

Tren garı çok kalabalık Erivan için bekleyenler bizim gibi genelde Turist. Saat 21:30 kalkması gereken Trenimiz 2 saat rotarlı geliyor. Ata Erk saatlerce trende gideceğim diye heyecan ile beklerken uyuyakalıyor ve Erivan'a kadar neredeyse hiç uyanmıyor ve Tren ile yolculuk yaptığını anlayamıyor.

Trende kompartımanımızı Bir Çinli genç Kız ve Türkçe Bilen bir Gürcü  bir amca ile paylaşıyoruz. İkisi ile de çok iyi anlaşıyoruz.





BATUM:


Erivan'da başlayan tren yolculuğumuz sabah erken saatlerde Batum'da son buluyor. Batum tren garı daha kalabalık ve daha modern Erivan'a göre. Çok acele etmiyorum etrafı çözme niyetindeyiz. Sabahın bu saatinde Airbnb den kiraladığımız eve giriş yapabileceğimizden emin eğiliz. Taxiciler gelip gidiyor fiyat veriyorlar ama biz oralı olmuyoruz fiyatın düşmesi için birkaç kişinin daha gelmesi yeni teklifler gelmesini bekliyoruz. Sonunda 15 lari gibi bize uygun bir fiyat duyunca yola koyuluyoruz, 3 lari gar park ücretini bize ödetiyor taksici, sabahın bu saatinde tatsızlık çıkarmıyoruz. Evimiz şehrin diğer tarafında ki Orbi plazada bulunuyor. Buraya ulaşmak için 20 dakika kadar yolculuk yapıyoruz. Şehri bir uçtan diğer uca geçiyoruz. Klasik Apartman dairesi beklerken, Lüx otel resepsiyonu tarzı kalabalık bir girişte buluyoruz kendimizi, Birçok müşteri temsilcisi var, burası otel gibi
işletiliyor ama yüzlerce daire var. Sistemi tam anlayamasak ta dairemiz çok hoşumuza gidiyor. Genelde Rus, Azeri ve Arap turistler var. Altta market, restaurant ,bar vs birçok iş yeri var. 

Resepsiyondan sabahın erken saati olmasına rağmen anahtarımızı alabiliyoruz, ev sahibinin isteklerine göre davranıyorlar, Odamıza çıkıp Ermenistan'dan aldıklarımızla kahvaltımızı yapıp sokağa atlıyoruz.
Hemen Mahallemizdeki Ters Restaurant'a uğruyoruz, kapalı olması önemli değil marifeti dışı zaten, yemeklerinin kötü servislerinin berbat olduğundan bahsedilmiş ama bina ilginç. Sonrasında birkaç ilginç yapıya daha rastlıyoruz.
Sonrasında yoldan değilde kordondan ilerlemeye karar veriyoruz. Batum'un
görülmesi gereken yerleri neredeyse hepsi deniz kenarında, bu da 1km lik alan içinde. Yemyeşil parklar göletler oluşturmuşlar mükemmel bir görsellik katmışlar şehre.Yolda epey yürüdükten sonra bir çay ocağına rastlıyoruz, mahalle arası taburelerin olduğu küçük köhne bir mekan. Türk kahvesinin nasıl yapılması gerektiğini bize öğretir cinsten, 15 yıllık çaycılık geçmişi olan ve Kahve tiryakisi olan bizi
utandırıyorlar resmen, bizdekinin yarı fiyatına bizdekinden çok daha uğraşıyla, ve bizimkinden çok daha lezzetlisini bizim memleketten ithal kahveyle yapıyorlar. Tadı damağımızda kalıyor. Türk dönerinin en iyisinin Avrupada yapıldığını duymuştum, ama kahveye resmen şahit oldum.

Sokaklara tekrar dalış yaptığımızda bu kez Avrupa meydanına ulaşıyoruz. Meydanı birçok tarihi binanın güzelliği çevrelemiş baba oğul hangisine koşacağımıza karar veremiyoruz. Resmen görsel şov yapıyorlar bize, bizde bu güzellikleri görsel medyada da paylaşalım diyoruz. Batum sokaklarında birçok işyeri wi-fi'sini şifresiz olması dolayısıyla
kullanabiliyoruz. Avrupa meydanında ki McDonalds'ta bunlardan birisi. Hemen karşısında ki ağaç gölgesinde ki çimlere uzanıp, biraz nette takılıyoruz. Sonrasında ki hedef ise Tiyatro binasının hemen dibinde ki Neptun heykeli ve çevreleyen bahçe,burada da resmimi çekilip tekrar sahile doğru yürüyoruz. Mesafeler çok yakın olmasına karşın hava çok sıcak ve bizde çimlere dayanamayıp her gördüğümüzde yayılma
eğiliminde bulunuyoruz. Saat kulesini gördüğümüz de ise Ata Erk artık dayanamayıp sızıp kalıyor, İzmir'de kinin aynısı olduğundan belki tanıdık geliyor oğluma. Bende ana oğulu bırakıp arka sokaklara dalıyorum, her yer Türk dolu, İşletmeler Türk, isimleri Türk, Gürcüler dahi Türkçe konuşuyor. Bende bir markete dalıp yiyecek bir şeyler alıp bizimkilerin yanına dönüyorum.

Bu kez Ayfer hemen karşımızda görülen
Batum'un ünlü aşk heykeki olan, Ali ve Nino'yu yakından keşfe gidiyor, heykeller hareket ediyor ve dakikalarca insanlar bu 2 sevgilinin buluşmasını bekliyor. Ata Erk'in de uyanmaya pek niyeti olmadığından Ayfer'in bu sevgilileri kavuşturmak için epey zamanı oluyor. Sevgilileri buluşturan Eşimle bu kez tekrar nöbet değişimi yapıyoruz, Üzerimizden sürekli geçen helikopterleri merak ediyorum ve helikopter pistine doğru yürüyorum orada bir kalabalık görüyorum, İnsanlar helikopter ile
şehir turu yapıyorlar, fiyatlar epey cazip geliyor, uyumadan önce ben neden hiç helikoptere binmedim baba diyen oğluma sürpriz yapayım diyorum, döndüğümde uyanmış ve mızmızlanıyor helikopter planını duyunca canlanıyor ve piste doğru koşmaya başlıyoruz. Vardığımızda hayal kırıklığı yaşıyoruz gördüğüm fiyat grup fiyatıymış, grup olarak binersek ancak o zaman kişi başı o fiyata geliyormuş, biraz birileriyle paylaşabilir miyiz acaba deyip
bekliyoruz ama nafile boynumuzu önümüze eğip yolumuza devam ediyoruz ve hemen orada bulunan Alfabe kulesiyle yetinmek zorunda kalıyoruz. Gürcü alfabesi, şuan dünyada kullanılan 14 yazı dizisinden bir tanesi, Gürcülerde haklı olarak bu kendilerine özgü alfabeyi 2012 yılında kule yapıp üzerine işlemişler, 130 mt uzunluğunda ki kulenin üzerinde alfabenin 33 harfi var ve bu kuleye ücret karşılığı asansör ile çıkıp şehri seyredip, restaurant'ında yemek
yiyebiliyorsunuz. Veya yan tarafta ki gibi harika resimler çekebiliyorsunuz.
Kule biraz yükseklik ihtiyacımızı karşılayınca bizde iç kısımlarda ki sokaklara dalıp Nicholas Ortodox kilisesine gidiyoruz, Osmanlı döneminde
Rumlar tarafından 1878 yılında yapılmış ve
bizim padişaha hediye edilmiş, padişahın isteği üzere osmanlı toprağında olduğu süre boyunca çanları hiç çalınmamış. Gidilmişken

görülebilinir ama içerisinde resim çekilmesine izin verilmiyor, bizde Türk bir grubun rehberi eşliğinde kiliseyi dolaşıp sonra da Piazza Inn otelinin ve birçok kafe restaurantın bulunduğu meydana oturuyoruz. Birer bira yudumluyoruz fiyatlar gayet makul. Biraz dinlendikten sonra kordona inip sahil boyu yürüyoruz. Kordon elektrikli bisiklet ve
scooter kiralamış arap turistten geçilmiyor, bisikletler için özel yollar yapılmasına ve kordonun kilometrelerce uzunlukta olmasına rağmen birkaç kez ezilme korkusu yaşıyoruz. Kordonun deniz tarafında ise dansözlü gezi tekneleri sizleri bekliyor, daha tur başlamadan müşteri toplamak adına eğlenceler başlıyor. Ama biz Ata Erk'i mutlu
etmek adına plaja doğru yöneliyoruz. Batum'un plajlarında ise Avrupalı ve Rus turistleri görüyoruz. Türkler genelde günübirlik karadeniz turlarıyla Batum'a geldikleri için plajları kullanmıyorlar, bizde plajı ertesi gün için düşündüğümüzden mayolarımızı almamıştık ama Ata Erk bunu dert etmiyor. Denizde epey eğleniyor fakat Karadeniz bilindiği üzere
tuzu az ama dalgası çok ve birden derinleştiğinden gözümüzü oğlumuzdan ayıramıyoruz.
Denizden çıktığımızda artık akşam olmak üzere ilk üzerimizi değiştirip tekrar gece dışarı çıkmayı planlamıştık ama yol üzerinde ki şişme oyun parklarına takılınca Ata Erk, Kalabildiğimiz kadar dışarıda kalıp sonra eve gitmek zorunda
kalıyoruz. Kordon çocuklar için birçok bu şişme oyun parklı ile dolu, Bu parklarda sınırlama olmadan, 10 tl ye saatlerce zaman geçirebiliyorlar. Bizde dışarıda oğlumuzu beklerken parkın imalatçısına gözüm takılıyor, İstanbullu bir firma olduğunu görünce Ayfer'le şakalaşıyoruz, bu sırada şişme parkın görevlisi bizim ilgimizi görünce firmanın yetkilisi veya çalışanı sanıp yanımıza geliyor, başlıyor dert yanmaya üründen çok şikayetci, sürekli hava
kaçırdığından bahsediyor Azeri olduğu için gayet iyi anlaşabiliyoruz, bu arada arkamızda bizim gibi çocuklarını bekleyen 3-4 tane Azeri kadının aralarında yaptığı dedikodular dikkatimizi çekiyor, bu kez muhabbetin konusu değişiyor. Gürcistan'da yaşadıklarını ve burada tatil yaptıklarını öğreniyoruz. Ama aralarında bekar kızlarda var ve en büyük arzuları Türkiye'den bir koca bulmak. Bu konu epey şakalaşmaya neden oluyor. Bekarlara duyurulur :)
Gece olunca kordon çeşitli satıcılar, ve
gösteri yapan kişilerle doluyor, yürüyerek kaldığımız bölgeye kadar geliyoruz, biz kordonun en sol kısmında büyük 5 yıldızlı otellerin bulunduğu bölgedeyiz. Bu bölgede birçok lüks otel ve lüks binalar var. Akşamları daha da kalabalıklaşan bölgeden ayrılıp, Gürcülerin tüm marketlerinde satılan ve birçoğunun evine elinde götürürken gördüğüm, önceleri kola vb içecek sandığım 2,5 lik biramı alıp evimize çekiliyoruz.

2.GÜN :

Sabah erkenden kalkıyoruz bu günkü tek planımız Dünyanın en büyüklerinden birisi olan Botonik Bahçesini gezmek. Bulunduğumuz yerden hemen ana caddeye çıkıyoruz ve geçen dolmuşlardan birine
atlayıp yola koyuluyoruz, Sabahın erken saati olduğundan çok yoğun ve yağan yağmur dolayısıyla trafik çok yavaş ilerliyor, Kaldığımız yer şehrin bir ucu iken Botanik bahçesi diğer ucunda ama buna rağmen arada 20 km bir mesafe var, fakat 1 saatte ancak ulaşabiliyoruz, dolmuşun son durağı olan botanik bahçesine. Bahçeye
vardığımızda ise yağmur şiddetini artırmış olduğundan bizde hemen girişte ki kafelerde sabah kahvemizi yudumluyoruz. Fiyatlar turistik olmasına karşın çep yakmıyor. Bir süre

oyalandıktan sonra yağmurun hafiflemesiyle ormana dalıyoruz. Giriş ücreti 15 Lari Ata Erk yine ücretten muaf, bir süre ilerleyince anlıyoruz ki bu hafif yağan yağmur bile bizi ıslatmaya

yetecek hemen girişe dönüp 2 şemsiye kiralıyorum fiyat 3 Lari.
Bahçe 111 hektar alanda 1800 lü yıllarda Fransız bir ailenin çabalarıyla kurulmaya başlanmış, Bu bölgeden de bitkiler olsa da

çoğunluğu dünyanın diğer tropik bölgelerinden getirilmiş 2 bini Ağaç olmak üzere 5 binin üzerinde tür olduğu söyleniyor. Parkın kurulmasında çok büyük katkısı olan Rus botanikçinin
de evi ve mezarı yine burada bulunuyor. Park
içinde bisiklet kiralandığı söylense de biz rastlamıyoruz ama içeride golf arabaları tarzı araçlarla bilet karşılığı tüm parkı, rota takip ederek gezebiliyorsunuz. Biz tüm parkı yürüyerek tamamlıyoruz. Zaten
kısımlara bölmüşler ve çok iyi yürüyüş yolları seyir tepeleri oluşturmuşlar. Ailecek 1 günümüzü yağmura rağmen çok mükemmel geçiriyoruz, bedava wi-fi noktaları dahi oluşturmuşlar.
Hatta ülkemizle bazı konularda ortak çalıştıklarını görünce sevinmeden geçemiyoruz.
Botanik bahçesinde saatlerce yürüyen oğlumuzu ödüllendirmek adına, havanın da açmasıyla plaja dönüyoruz, sabah geldiğimiz dolmuşlarla. Bugün hazırlıklıyız, plaj modundayız. Ama karadenizin sularına çok dayanamıyoruz güne sabah erken başlamanın verdiği yorgunlukla da erkenden evin yolunu tutuyoruz.
Batum'un geceleri de çok hareketli fakat biz kordonda gezmek, çay bahçelerinde çay kahve içip Oğlumuzun parkta eğlenmesini beklemek dışında gecelere dahil olamıyoruz.

3. GÜN

Bu son günümüzde şehir mekezine inip biraz dolaşmayı düşünüyoruz. Sabah biraz uykuyu fazla kaçırınca yürümek yerine otobüsü deneyelim diyoruz. Hemen aşağıdan ilk gelen otobüse atlıyoruz, ''Düm düz yol otobüs başka nereye gidiyor olabilir ki'' diyorum Ayfer'e tabi ki yanılıyorum, bizim bilmediğimiz iç kısımlara dalıyor, bizim bildiğimiz Batum'dan, çok farklı varoş mahalleler, inelim diyoruz geri döneriz diye düşünüyoruz sonra bir dolmuşa daha biniyoruz, pazar yeri görünce tekrar iniyoruz. Kapalı bir yerel
pazar yeri birçok dükkan var minicik. Genelde yerel halk alışveriş yapıyor, Kuyumdan, kıyafete, Sebzeden, Kasaba aklınıza ne gelirse satılan bir  yer ve epey de büyük. 2 saatten fazla zaman harcıyoruz hala dükkanların yarısını gezemiyoruz. Sonunda evi boşaltma zamanımızın geldiğini farketince istemiyerek te olsa ayrılıyoruz.
Evi boşaltıp bir taksiye atlayıp eski otogara gidiyoruz. Bizim dönüş biletimiz Lüks Karadeniz firmasının 16:30 otobüsü, Türkiye'ye giden Otobüsler eski otogarı kullanıyor. Burasının durumu içler acısı o kadar eski ve pis ki otogar ve bulunduğu mahalle anlatılamaz. Şehir içinde ki yazıhanelerden de otobüse binilebildiğini sonradan öğreniyoruz. Ama hala Otobüsün kalkmasına çok var otogar da zaman harcayacak bir yer almadığından çantalarımızı bırakıp çevreyi kolaşan ediyoruz. Cebimizde ki son paraları da harcama niyetindeyiz. Buralarda ucuz hediyelikler biblolar bulup alıyoruz sonra son kez Gürcü pidesini yeyip Otogara geri dönüyoruz. Otogardan bir taxi ile çıkaralıyoruz otobüs Tiflis'ten geliyor ve Otogara sapmak istemiyor, otobüs bize değil biz ona gidiyoruz.
Otobüste hiç boş yer yok ve arkamızda klasik abaza Türklerin Gürcistan çapkınlıklarını dinlemek zorundayız, Bir süre bu muhabbeti dinliyoruz ama sonunda dayanamayıp patlıyoruz. Antalya'ya kadar bir daha arkadan ses gelmiyor Ayfer nasıl bağırdıysa artık :)
Sınıra geldiğimizde akşamüzeri olmuş, ve yağmur ara ara çiliyordu, Teneke barakalardan çok kalabalık kafile ile geçmek zorunda kaldık, Gürcüler gerçekten çok saygısız ve kaba insanlar bizler gibi, sıra nedir bilmiyorlar. İşleri çok daha zorlaştırıyorlar. Bizler geçtikten sonra otobüsü beklemeye başlıyoruz ama bir sorun
olduğu ve otobüsün Hopa'da ki gümrükten geçeceği söyleniyor ve 3 saatlik bekleme böyle başlıyor. Sırt çantalarımızın üzerinde keyifle yatan Oğlum karnım ağrıdı diyerek uyanıyor. Hemen kapıyorum bir kenara midesinde ne varsa önce boşaltıyor sonrada Orada bulunan caminin wc sinde Alttan ne varsa çıkarıyor. Kolay kolay hasta olmayan oğlumun suçlusunu ilerleyen zamanlarda anlıyoruz. Yukarıda resimde paylaştığım Ermenistan ve Gürcistan'ın tüm sokaklarında bulunan ve bizim her gördüğümüzde kana kana suyundan içtiğimiz çeşmeler. Siz siz olun özellikle Batum kordon bölgesinde bulunan bu çeşmelerden halk içiyor diye bizim gibi su içmeyin. Biz Antalya ya varana kadar, resmen perişan olduk 3ümüz birlikte kendimizi molalarda wc lere zor attık, ve döndükten sonra 2 gün yatakta yattık. Ama yinede genel olarak bu gezimizden çok memnun kaldık.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS