RSS

Dalyanlı Gezginler

İran

İRAN


Ülkemizden, 2 kat fazla yüz ölçüme sahip olmasına rağmen nüfusu neredeyse bizimle aynıdır. Med ve Pers imparatorluğunun devamı niteliğinde ki İran, binlerce yıldır bu coğrafyadadır. Bazılarına göre İlk, tek tanrılı din Olan Zerdüştlük bu topraklar da doğmuş ve hala bu topraklarda yaşatılmaktadır.

18.01.2019 Yaklaşık 3 yıldır İran'a gitme planları yapıyorduk ama bir türlü gerçekleştirememiştik. Hep araya başka ülkeler giriyor ve İran hep geriye atılıyordu. Sonun da Batum da iken, Pegasus'un promosyonunu görmüş ve 7 ay öncesinden biletimi kapmıştım. Ayfer'in okulu dolayısıyla yine bir 15 tatil klasiği olacaktı.
İlk kez Dalaman bağlantılı bir uçuş alabilmiştim. Sabiha Gökçen deki korktuğum 1.5 saat aktarma süresi sorun olmamış, Tahran'a da planlandığı gibi gece saat 3:20 iniş yapmıştık. Çoğu insan bu uçuşun saatlerini sorun olarak görse de biz bu saatleri lehimize çevirmesini bildik.
Tahran İKA hava limanının çok küçük olması ve gecenin bir yarısı sadece bizim uçuşun olması pasaport kontrolde ve valiz almamızda zaman kaybetmememizi sağladı ve saat 4 te, Arkadaşımız Majid'in bize ayarladığı Azeri taksici ile buluştuk.
19.01.2019 TAHRAN- KAŞHAN Tahran'da zaman kaybetmeden Kashan'a ulaşıp bugün Kashan'ı gezme niyetindeyiz. Taksi bizi 1 saat uzaklıkta ki Jonup Otobüs terminaline bırakacak,85 bin tümen karşılığı anlaşıyoruz. Hava limanı döviz bürosunda 1 TL :21 bin riyal olunca kur yüksek geliyor ve dolar yerine TL bozdurmaya karar veriyorum. 
Taksici Bizi Jonup'a bıraktığında saat 5 ve yarım saat sonrasına, 2 kişi 20 tl nin altı fiyata bilet alıyorum. Ata Erk'in İran gezimizde ki tüm otobüs yolculukları ücretsiz. 
İran'da otobüsler genelde bizdekilere göre daha rahat, otobüs aynı olmasına rağmen koltuk sayıları azaltılmış ve neredeyse tüm şehirlere birçok firmanın birçok seferi var. Bileti önceden almak mantıklı değil çoğu zaman. Çünkü otogara ne zaman giderseniz zaten bilet buluyorsunuz ve petrol ucuz olduğu için biletler inanılmaz ucuz.
Otobüste top kek ve meyve suyu ikramları yapılıyor bizde ki çay kahve ikramları yok ama muavinler var ve yolda mola sayıları çok az. Otabüsler bizde ki dolmuşlar misali yollardan yolcu alarak ve bırakarak ilerliyor, ve muavin yolcu toplamak için ''kashan, Kashan'' diye bağırmayı ihmal etmiyor.
3.5 saatte Kashan'a varıyoruz. Şöför bizi şehir merkezinde indirmek istiyor. Çünkü tüm yolcular orada iniyor biz terminal de israr edince mecbur bizi terminal'e bırakıyor. Terminal Kaşan'ın biraz dışında biz sırt çantalarımızı terminal'e bırakıp rahat dolaşma peşindeyiz. Birde couchsurfing'den bulduğumuz ev sahibimiz ile otogarda buluşacağımızdan çantaları burada bırakmanın mantıklı olduğunu düşünüyoruz.
Otogarın hemen çıkışında İran'ın yerel Uber'i diyebileceğimiz Snapp taksi denk geliyor. Telefonumuza uygulamayı indirdik fakat uygulama İran hattıyla kuruluyor, İran hattımızı bir arkadaşımız bize aylar öncesinden almıştı fakat hattımız henüz kapalı.
Haritaya göre bize en yakın nokta Kashan Pazarı 5 km civarı uzaklıkta, taksi bizden 50 bin tümen(2,5 TL) para isteyince itiraz etmeyip hemen kabul ediyoruz.
Sabahın erken saatinde pazar henüz tam olarak açılmamış dükkanların çoğu kapalı. Biz birçok şehirde İran'ın bu pazarlarını bol bol ziyaret edeceğimizden söyle bir göz atalım hemde varsa kahvaltı yapalım diyoruz. Ama maalesef kurutulmuş meyve dışında bir şey yok yiyecek olarak, bizde ilerde atıştırmalık olur ve Ata Erk çok sevdiği için kuru dut alalım diyoruz ama satıcılar anlayamadığımız bir sebepten bize satış yapmıyor. Buranın dindar oluşunun bizi Avrupalı sanmalarından mı ? (pek benzemiyorum ama) yoksa küçük bir miktar alacağımızdan mı bilemiyoruz. Sonra taa pazarın içlerinde bir satıcıdan alışveriş yapıp pazardan ayrılıyoruz. İnternetsiz gezmenin zorluğunu bildiğimizden elimizde ki İrancell hattını açtırmanın peşine düşüyoruz. Bizim bildiğimiz gibi İran'da telefoncular hat satıp, açma kapama işi yapmıyor. Telefoncu sadece telefon satıyor. Biz de aradığımızı bulamayınca yerelden yardım istiyoruz. Bize tariflerden bir türlü aradığımızı bulamayınca amcanın birisi dükkanını kilitleyip düşüyor önümüze, bir 10 -15 dakika bize kılavuzluk edip aradığımız bulmamıza yardım ediyor ve dükkana gelince de derdimizi oradakilere anlatıp oradan ayrılıyor. Yabancıların İran hattı alamadığı söylense de bu doğru değil, pasaportunuzu gösterip bir 10-15 dakika zaman ayırıp birde 10 tl civarı para verip hattınıza kavuşuyorsunuz. Biz birde 5gb internet paketi alıyoruz, 15 günlük gezimiz boyunca fazlasıyla yetiyor. Bize 1-2 saat sürer demişlerdi fakat
hattımız ve İnternetimiz hemen 10 dakika içinde açılıyor . Bu işimizi de halledince ilk Agha
Bozorg Camii'ne gidiyoruz yolda kahvaltılık bir şeyler denk geleceğine eminiz :)
Aç olsak ta Camii, geniş avlusu hoş mimarisiyle etkiliyor bizi, İran mimarisiyle ilk tanışmamız olması sebebiyle ilgimizi çekiyor. İran da Müze girişleri genelde 15 bin ve 20 bin tümen (7,5 - 10 TL) Küçük bir para gibi gözükse de, bir süre sonra bütçemiz de en büyük kalemin müze girişleri olacağını fark ediyoruz.
Sonra Kashan'ı diğer şehirlerden ayıran ve neredeyse her köşe başında bulunan, Tarihi eski Kültür evlerine uğramaya karar veriyoruz. Aslında listemizde en güzellerinden 2 tanesini seçmiştik ama o kadar çok yolda bu evlerden görüyoruz ki, kendimizi içine dalmaktan alıkoyamıyoruz. 1800 lü yıllar da yapılan bu konakların ortasında geniş avlular hatta havuzlar bulunuyor. O dönemin zenginlerinin evleri olan bu konaklar şuan ziyaretci bekleyen müzeler durumunda, bizde ziyaret etmeden geçmiyoruz.
Açlığımızın iyice artmasıyla listemizde hem görülecekler olarak giren, hem de iyi bir restaurant olarak gözüken Ameriha Hotel'e gidiyoruz. Otelin Restaurant'ı krallar gibi hissettiriyor bize gerçekten çok şık bir mekan. Açlıktan mı bilinmez yemekleri de fiyatları bizi çok memnun ediyor. İran'ın kebaplarıyla ilk tanışmamız burada gerçekleşiyor.  
Sonra hemen karşıda ki Sultan Amir Ahmad Hamamına giriyoruz. Hamam sadece müze konumunda aktif değil içini gezip görebiliyorsunuz, çatısının harika görüntüsüne çıkmamıza izin verilmiyor kapalı olduğu söyleniyor. Tam hamam girişinde İstanbul Tahran uçağımızdan başka Türk gezginlerle karşılaşıyoruz. Direk hava limanından 15 euro karşılığı 4 kişi taksi
tutup gelmişler, aynı saatlerde ulaşmış olmamıza karşın taksi ile direk gelmekte çok mantıksız değil, iyi bir pazarlık yapılıp bu yolda izlenebilinir.
Kafamızda, taksi mi yoksa otobüs mü mantıklının hesabını yaparak Borujerdiha  Historicaln Hause'un yolunu tutuyoruz yaklaşık 5 dönüm üzerine yapılmış bu tarihi köşkün, 40 odası ve 200 kapısı bulunuyormuş, cam ve ayna işciliğinin konuştuğu bu konağın rakibi ise Tabatabaei  Historicaln Hause, 2 konağı
da yapan aynı usta fakat ilk konak baba evi ikinci konak koca evi olmuş konağın hanımının ve söylendiğine göre damat kayınbederine nispet olarak daha büyünü yaptırmış, ve kızın gönlünü kapmış, yüzyıllardır muhabbet aynı yani, hanımların gözü erkeğin evinde :)
Çok yorgunuz nedense biz kendimizden beklediğimiz performansı alamıyoruz. Onun
için listemizde ki Silk Hills'e gitmekten vazgeçiyoruz. Burası İran'ın 7000 yıldan daha eski bir medeniyet olduğunu ıspatlayan tarihi buluntuların olduğu bir yer hala kazılar devam ediyor ama biz burayı atlayıp, Fin Garden'a gidiyoruz. Buranın saat 4 te
kapanacağı söylense de, daha geç saate kadar buranın içinde ki kafede ev sahiplerimiz Abdullah ve İman'ın aramasını bekliyoruz. Bahçe çöl ortasın da bir vaha gelebilir yaz günlerinde ama kışın soğukta çok cazip gelmiyor bize, Kashan soğuk ocak ayında Fin Garden daha da soğuk. Unesco  dünya mirası listesinde ki bu bahçeyi biz kafe de soba başında oturarak geçiriyoruz.
İran'da doğal gaz ucuz olduğundan her yerde gürül gürül doğal gaz sobaları yanıyor bizde yanına kıvrılıveriyoruz kedi misali. 
Abdullah ve İman buluşmak için aradığında hala aynı soba başındaydık, taksiye atlayıp otogara gidiyoruz, bize sıcak bir karşılama yapıyorlar, arabalarına atlayıp evlerine gidiyoruz. Abdullah bekar İman ise evli olmasına rağmen eşi ile ayrı şehirlerde yaşıyorlar. Abddullah Azeri, İman Kaşkai Türkü. Olabildiğince Türk aileler seçmeye çalıştım couchsurfing'ten daha iyi kaynaşmak için. Evleri güzel, insanlar sıcakkanlı ama klasik bekar evi, zaten yeni taşınmışlar tam olarak yerleşememişler. 
Hemen kaynaşıyoruz 40 yıllık arkadaşız gibi, önce telefonuma Snapp proğramımı kurmama yardımcı oluyorlar sonra bir türlü düzen tutmayan, internetimi ayarlayıveriyorlar. İrancell hattımı takınca internet ayarları otomatik gelmeyince teker teker tüm ayarları manuel yapıyorlar, iyi ki onlarlayız yoksa işimiz çok zor. Wattsapp dışında hiçbir proğram kullanamıyordum artık internet hizmetimde. 
Ertesi sabah bizi erkenden araç alıp Abyenah ve Verzaneh çöl turu sonrası İsfahan'a bırakacak. Konum gönderdiğimiz ve aylar öncesinden anlaştığımız Lotfollah, son anda cıvıtmaya başlıyor. Yok ertesi sabah hava çok kötüymüş Abyenah'ta kötü kar yağışı varmış, çocuğumuz hasta olurmuş vs. Bizde isteksiz davranan Lotfollah'tan başka seçenekler aramaya başladığımız anda Abdullah bize aynı turu yaptırabileceğini söylüyor. Kendisi isfehanlı ve o bölgeyi iyi biliyor. Bizde tercihimizi, evinde kaldığımız bize kendi yattıkları sıcacık odayı veren ve bize akşam yemeği ısmarlayan yüzümüzün alıştığı ve çok sevdiğimiz bu gençten yana kullanıyoruz. Lotfollah ile 50 euro'ya anlaşmıştık ama gelince gördük ki burada 50 euro çok fazla bir para,1 lt benzin 40 kuruş ve benzin pahalı geldiği için insanlar lpg taktırıyor. Bunu duymak ülkenin ekonomik durumunu anlamaya yetiyor.
20.01.2019: Abyenah - Verzaneh : Abdullah sabah çok erken saatte işe gidiyor, burada gün çok erken başlıyor. Saat 7 de iş başı yapıyormuş, bizde saat 8 de İman ile yola çıkıyoruz. Abyenah, Kashan'a 90 km uzaklıkta ama son 15-20km yol bozuk olduğu ve yolda kahvaltı için durduğumuzdan 2 saatten daha fazla sürüyor köye varmamız. Köye girişte İran'ın tüm şehirlerinde gördüğümüz Irak savaşında şehit olanların resimleri
asılmış ve Koca bir savaş uçağı konulmuş, iler ki günlerde görüyoruz ki, bazen bu bir tank oluyor bazen hucum botu tüm savaş araçlarını sergilemiş İran. 8 yıl süren, Irak savaşı hala hatırlatılıyor böylece. Sonra ilerde ki yer altına yapılmış ambarları görüyoruz. İnip hem resimlendiriyorum hemde bulmuşken biraz kar
oynuyoruz. Sabahın bu saatinde sokaklar bomboş yerler karla kaplı bazı buzlanma dolayısıyla epey kaygan. Kerpiçten evleriyle ünlü bu köy, kendine ait dili ve kendine özgü kıyafetleriyle ünlü, Unesco listesine aldıktan sonra köye ilgi artmış Köy girişinde 1 otelide mevcut ve köye giriş ücretli. Tek sorun ulaşım, köye herhangi bir toplu taşıma bulunmuyor, Tek seçenek Kashan veya İsfahan'dan taksi ile ulaşmak. Bir süre köy içinde gezip tarihi evleri inceledikten sonra karın da etkisiyle bu güzel köyden ayrılmak zorunda kalıyoruz.
Sonrasında bizi uzun bir yolculuk bekliyor. 300 km araç içinde yolculuk yaptıktan sonra Verzene'ye ulaşıyoruz. Burada bir marketten peynir ekmek alıp yolumuza devam ediyoruz. 15-20km sonra Çöl gözüküyor karşıdan heyecanlanıyoruz. Biz çöl turu denince başka bir şeyler düşünmüştük ama burada yapılan, çölün başlangıcına bir işletme kurulmuş buraya ana yoldan 1-2 km saptığınızda ulaşıyorsunuz. İşletme de Atv, 4x4 jeep ler, hatta develer sizleri bekliyor, ister girişte küçük bir giriş ücreti karşılığı sadece çölde birkaç resim çekilip dönebilir veya bu çılgın arazi araçlarını, çılgın şoförlerin arkasında adrenalin dolu dakikalarla süsleyebilirsiniz. Biz develerle gidilip belirli bir yol sonunda çöl ortasında çadırlarda konaklandığını düşünmüştük ama aksine çadırlar bu başlangıç noktasına kurulmuş, hatta sadece çadırlar değil otel şeklinde betonarme odalarda konulmuş. 
Buralara gelmiş ve fiyatı da gayet ucuzken, sanırım 10-15 tl civarıydı Atv deneyeyim diyorum. Aman alla hım, kum tepelerinden resmen uçarak geçen, son hızda giderken ön tekerlekleri kaldıran, çılgın bir şoföre denk geliyorum. Korkudan öyle bir yapışıyorum ki, yavaş diyemiyorum, ben ses çıkarmadık ca, o da beni caydırmak için daha da sürat yapıyor. Ben dur yeter diye bağırmaya başladığımda, çocuğun sırıtması korkutuyor, bu iş kolay kolay bitmeyecek. 10 dakikalık bu gezinti bana saatler gibi geliyor..
Atv sonrası kum tepelerini yaya olarak keşfediyoruz. Sonrasında buradan ayrılıp tuz gölüne  doğru yola çıkıyoruz. Tuz gölü çölden
60 km uzaklıkta olmasına rağmen yollar kumlarla kaplı olduğundan, yolun bir yerinde kuma batıyoruz.Bu bölge ıssız, İman aracı çıkarmaya çalışırken, yolun hemen üstünde 4x4 bir jeep'i fark ediyorum. Yardım istiyoruz, film çekimi yapan bir ekip işleri bitince gelip bizi araçlarıyla asılıp çıkarıyorlar. Kumda araç kullanmak için hızlı olmak şart yoksa batıyorsunuz, biraz gaza basınca tekrar
batmaktan kurtuluyoruz.
Tuz gölü, hala tuzunun kamyonlarla alındığı bir sağa, kapısında tuz yüklü araçların tartmak için kantarı bekleyen görevliler var. Bizim turist olduğumuzu görünce para bekliyorlar ama İman onların işinin bu olmadığını söyleyip para vermemizi engelliyor. Koskoca bir alan bembeyaz ve çok güzel bir görüntüye sahip, akşamında olmasıyla, yolda tekrar çakılır mıyız, endişesiyle karanlık çökmeden ayrılıyoruz. 
İsfahan'a vardığımızda gece oluyor. Couchsurfing evimiz şehrin biraz dışında ve İman'ın evi bulması zaman alıyor. Ama aile tam kadro heyecanla bizi bekliyor.
kurtuluyoruz.

21.01.2019 iSFEHAN Yeni ev sahibimiz Amir'in 2 çocuğu var ve çocukları ingilizce öğrensin diye bol bol evine Couchsurfing'den misafir kabul ediyorlar. Daha 1 hafta önce bizim gibi Rus bir aileyi kabul etmişlerdi. Gelmeden birçok aileyi facebooktan takip etmiştik Amir gibi hem onları daha iyi tanımak, hem de acemisi olduğumuz ve biraz da çekindiğimiz bu couchsurfing e ısınmak adına.
Evlerine girer girmez kafamızda ki tüm çekinceler ortadan kalkıyor, o kadar samimi içten ve sıcakkanlılar ki, çocukluğum aklıma geliyor. Dalyanın turizmle yeni tanıştığı yıllar tek tük yabancıların geldiği zamanlardı. Ünlü Kaptan June  mahallemize yeni taşınmış sünnet düğünümüze çağrılmıştı, o kadar gözde bir konuktu ki, tüm Dalyan üzerine titriyordu. Bende tanınmadığım bu evde kendimi çok değerli bir konuk gibi hissediyorum.  
Çok geç gelmemize rağmen bizim için akşam yemeği hazırlamışlar ve biz gelmeden kendileri de yememişler. 
Sabah evlerinin üst katında bize özel verdikleri daireden uyanıp aşağıya iniyoruz. Amir işte olmasına rağmen eşi ve küçük kızı evde, eşi Kaşkay Türkü olduğundan yarı Türkçe yarı ingilizce anlaşıyoruz. Snapp denememiz bu bölgede başarısız olunca yardım istiyoruz fakat onlarda başaramıyor. İsfahan da çift plakalıların bir gün, tek plakalıların diğer gün trafiğe çıktığı söyleniyor, onun için kaldığımız bölgede snapp olmuyormuş mantıksız gelse de sorgulamayıp, sokağa çıkıyoruz, durdurduğumuz ilk taksi bizden 15 bin tümen
isteyince atlıyoruz. İlk durağımız Naks-ı Cihan Meydanı taksi hemen girişinde bırakıyor ama bizim derdimiz kahvaltı, hemen meydanın girişinde otelin restaurantına kapağı atıyoruz. Kahvaltı vermediklerini söyleseler de, omlet menemen yapmaya ikna ediyoruz ve afiyetle karnımızı doyuruyoruz. 
Meydan, İmam meydanı olarak ta anılıyor dünyanın en büyük 2. meydanıymış ve 1629 yılında 31 yılda tamamlanmış.513 mt uzunluğunda 163 mt genişliğinde bir futbol sahası düşünün, kale direklerinin birinin
olduğu yerde defasa bir camii (mescid-i Şah), karşı kalede ise koskocaman bir kapalı çarşıya açılan kapı. Yedek kulubesinin olduğu yerde Ali Kapı Sarayı, karşısında ise Şeh Lutfullah Camii. Sahanın ortasında kocaman bir havuz çevresinde faytonların gittiği bir yol ve tüm meydanı saran yüzlerce dükkan. Bu meydanın yaklaşık 500 yıl önce planlanıp yapıldığına inanmak çok zor. Bu meydan dünyanın başka bir yerinde olsa insan seli oluşurdu sanırım ama biz gittiğimizde neredeyse bomboştu. Tüm İran'da çok nadir yabancı turist gördük. Bu meydanda birkaç uzak doğulu dışında neredeyse hiç Avrupalı görmedik. Genelde hep İranlı yerli Turistler var. Bu kadar dükkanın bu kadar az müşteriyle nasıl ayakta kaldığını anlamakta zorlanıyorum. Meydanı çevreleyen dükkanlara göz atıyoruz ilk sonra kapalı çarşıya dalıyoruz. Kapalı çarşıda kaybolmamak imkansız o kadar karışık ve büyük ki, tüm dükkanlarda 1 dk harcasanız sanırım 1
haftanız burada geçer. Yorgunluğunda etkisiyle bir kahve içelim diyoruz. Yine bir iş yeri sahibine soruyoruz bizi alıyor labrent gibi çarşıda 10 dk lık yürüyüşten sonra adrese teslim ediyor. Bir daha esnafa adres sormamaya karar veriyoruz çünkü adamları işinden ediyoruz. Kahve sonrası 7 katlı Ali Kapı Sarayını geziyoruz. En üst katından meydanı seyretmek çok güzel, en yoğun turisti de burada buluyoruz, herkes fotoğraf çekme telaşında. Sarayın iç duvarlarında ki çiniler sökülmüş yurt dışına kaçırılmış, bomboş duvarlar görüyorsunuz.
Sonrasında meydanda ki, Şeh ve Lutfullah camilerini de gezip, Chahar Bagh caddesine geçiyoruz. Cadde ağaçlarla kaplı yürüyüş yapmak için gayet hoş. Ama bu saatlerde epey boş, Vos vos Minibüslerde kahve satanlardan başka neredeyse tüm dükkanlar kapalı. Bizde yürüyüşün ardından, Çehel sutun sarayına geçiyoruz. Buranın adının saray olduğuna bakmayın sade bir yapı, öyle çok görülecek de bir şey olmadığından, dışarıdan şöyle bir göz atıp, içeriye girmenin gerekmediğini düşünüyoruz. Sonra sokaklarda
holta atmaya insanları gözlemlemeye başlıyoruz. Bugün gezdiğimiz tüm mekanlar, meydan çevresinde ve yürüyerek gidilebilecek uzaklıkta olduğundan listemizi erkenden bitirdik. Bizde İran'ın güreş antremanlarının yapıldığı, zürhaneleri görmeye karar veriyoruz. Listemizde bir tane var ama burası sadece turistlik amaçlı olduğundan, biz gerçek bir tane bulabilirmiyiz'in arayışına giriyoruz. Bulduğumuz bir taksici istediğimiz yere bizi götürebileceğini söyleyince atlıyoruz. Evet geldiğimiz yer, yerel halkın kullandığı gerçek bir Zorhane, fakat sadece saat akşam 8'de başlıyor antremanlar ve 1 saat kadar sürüyormuş. Burası, Ali Qoli Aga Hamamı Müzesi ve Zorhanenin de bulunduğu Spor Kompleksiyle birlikte yerel halka hizmet veren büyükçe bir yer. Geldiğimizde saat 5
civarı ve kadınlar kendilerine ayrılan bölümde jimnastik yapıyorlar, tabi ki benim girmem yasak. Ama zorhaneyi bekleyen Kaşkay Türkü amca sayesinde Ata Erk ile birlikte zorhane içinde kendi çapımızda antrenman yapabiliyoruz. Sonra 8'de dönmek üzere oradan ayrılıyoruz. Zorhane'den yürüyerek Siosepol köprüsüne yürüyoruz 1 saatten fazla sürse de zaman sorunumuz yok. Köprüye geldiğimizde gün batmak üzere köprüyü hem yukarıdan hem aşağıdan, hem aydınlıkta hem karanlıkta teftiş ediyoruz. Nehrin
Köprü altında Kafe
kurumuş olduğunu ve yıllardır su akmadığını öğreniyoruz. Bu devasa köprüyü yaptıran nehir nasıl kurumuş anlamak zor. Sonra bu nehir üzerinde ki diğer ünlü köprü olan Khaju'yu görmeye geçiyoruz. Bizim bilmediğimiz ise burada bu 2 ünlü köprü arasında başka 2 köprünün daha olduğu, ilk köprüyü görünce geldik diyoruz ama sadeliği ve yeni duruşu aradığımızın bu olmadığını söylüyor sonra ki köprüde ise bulduğumuzu düşünüp köprünün ayakları altında ki kafeye sığınıyoruz. Birer Türk kahvesi yudumluyor, dışarının soğuğundan sonra sıcacık ortamın zevkini tadıyoruz. Ortam ve mekan, Zurhanede antrenmanları beklemek için gayet uygun. 1 saatten fazla bu bu mekanda zaman geçirdikten sonra ana yola çıkıp, Snapp

taxi çağırıyoruz. Ama taksici bizi arayınca çevremizde konuşturacak kimse olmadığından, bizde derdimizi anlatamadığımızdan araç bizi iptal ediyor. Snapp uygulamasının en büyük sorunu malesef bu. Bizde yoldan geçen bir taksici durdurmak zorunda kalıyoruz, saat 8'e gelmek üzere. Zurhaneye geldiğimizde çalışmalar başlamış, ısınma hareketleri yapıyorlar. Ama hala salona gelip katılımlar var. Tribünde
tek seyirci biz değiliz. Birkaç İranlı da bizim gibi seyretmeye gelmiş. Tam karşımızda yüksek ce bir yerde 2 kişi darbuka çalıp ritim tutuyor, sporcular da ritim eşliğinde hareketler ediyor. Isınma sonrası, daha da hareketleniyorlar Şınov tahtası olarak adlandırdıkları kalın ve ağır ahşap la putlarla aerobik hareketler yapıyorlar. Daha profesyonel olanlar sırayla ortaya geçip, hünerlerini sergiliyorlar. Ata
Erk'in o kadar hoşuna gidiyor ki, ayrılmak istemiyor. 1 saat sonunda zar zor ikna edip oradan ayrılıyoruz. Gece vakti burada taksi bulmak biraz zor, biraz şehre doğru yürüyoruz sonra açık bir pizzacıya yanaşıp yardım istiyoruz. Pizzacı da tüm personel yardım için deli divane oluyorlar, İran'da çoğu insan Snapp kullandığından bize taksi çağırmalarını istiyoruz. Biz kendimiz denemiyoruz. Sabah evden çıkarken ev sahibimize adresimizi bir kağıda Farsca yazdırmıştık çok iyi yapmışız, Kolayca Taksi gelince atlayıp evimize gidiyoruz. Evde ev sahiplerimiz dört gözle bizi bekliyor. Ata Erk yeni Arkadaşıyla oynarken bizde günün kritiğini yapıyoruz.
22.01.2019 İsfahan : İsfahan'da 2. günümüzde biraz geç kalkıyoruz. Ev sahibimiz ile kahvaltı yapıyoruz sonrasında vedalaşıp oradan ayrılıyoruz. İlk otogara gidiyoruz
biletimizi çantalarımızı koymak için bir yere ihtiyacımız olduğundan erkenden alıyoruz. Firmaya çantalarımızı bıraktıktan sonra Snapp çağırmalarını istiyoruz bizim için sonra taksiye binip Ermeni mahallesi Culfa'ya gidiyoruz. Mahalle sanki bir Avrupa kenti izlenimi veriyor, gayet modern ama pahalı. İlk Vank Katedrali'ne gireceğiz öncesinde markete girip birkaç bir şeyler alalım diyoruz. Markette görüştüğümüz Ermeni bir abla ile epey muhabbet ediyoruz. Kilise içinde ki soykırım müzesine inat Türk olduğumuzu duyunca çok seviniyor. Abladan aldığımız enerji ile Kiliseye dalıyoruz. Giriş ücreti
30 bin tümen, bu tüm İran gezimiz boyunca verdiğimiz en yüksek giriş ücreti oluyor. Bunun bir çaresine bakmak lazım deyip çözüm aramaya başlıyoruz.
Kapıdan girince Kilise ve Müzenin de bulunduğu avluya ulaşıyorsunuz.İçerisi epey kalabalık ama tek yabancı Turist biziz. İran'da en büyük azınlık gurup, Ermeniler.İran devriminde Bir çoğu Avrupa ve Amerika'ya göç etmiş olsa da hala 100 bin Ermeni olduğu söyleniyor. Azınlıklar doğal yaşamda İran kurallarına uymak zorunda olsalar da dinlerini özgürce yaşayabiliyorlar. Diğer azınlıklar ise Zerdüştler, Bahailer, ve Yahudiler. 
Kilise çıkışında uçak bileti soruyoruz, Kiş adasından Tahran'a dönmemiz lazım son günümüzde, 300bin tümen fiyatın dahada düşeceğini umut edip almaktan vazgeçiyoruz.
Yolda birkaç dönerci görmüştük oraya gidiyoruz. Bu bölge bildiğimiz tatları satan
Değişik ama Lezzetli Turşu Yapıyorlar.
dükkanlarla dolu ama dediğim gibi fiyatlar yüksek ama tüm İran'da olduğu gibi servisler çok yavaş. 3 ekmek arası döneri alabilmek için bizden başka hiçbir müşteri olmadığı halde yarım saate yakın bekliyoruz ki, işletmede 3 personel çalışıyordu. Döner bizdekine yakın ama ismi Kebab Türki olarak satılıyor. Ayranları ise ya gazlı yada otlu, sade ayranın da satıldığı söylense de biz hiç bulamadık. Sade denilerek aldıklarımız az otlu ydu (sanırım nane) Biz tadından çok hoşlanmadık. Alkol yasal olarak satılmadığından, birçok alkolsüz bira satılıyor ve birçok gazlı meyveli içecekleri var. 
Karnımızın da doymasıyla, kendimizi yollara vuruyoruz. 5km lik şehir turu yaptıktan sonra
Khaju köprüsüne ulaşmayı düşünüyoruz. Buralar daha modern, arabalar şehrin diğer  taraflarına göre daha pahalı. Ama her köşe başında gördüğümüz sadaka kutularından buralarda da bol bol var. Sadaka kutularına hiç para atana denk gelmedik ama hiç dilenci de görmedik. Bu kutular da para toplanıyor mu, toplanan paralar nasıl kimler ve tarafından kimlere dağıtılıyor bilmiyorum ama gerçekten, bu kutularla uğraşmak için ciddi ekip gerekli.çünkü her şehirde binlerce var.
  
Köprüye planladığımız gibi akşamüzeri ulaşıyoruz. Kurumuş nehir yatağında bir süre Ata Erk'le oyunlar oynuyoruz. Sonrasında köprüye yaklaştığımızda Köprü altı seronomileri çoktan başlamış, 3 ayrı gurup toplanmış şarkı söylüyorlar. Özellikle bir gurup bizim çok hoşumuza gittiğinden onlara doğru yöneliyoruz. Yaşları epey ilerlemiş bu amcalar bazen sırayla, bazen hep birlikte bazen atışırcasına seslendiriyorlar ki parçalarını, anlamasak ta
şarkılarını büyüleniyoruz. Kameralarımızı görünce heyecanlan salar da bir süre sonra alışıyorlar. Bize yarım saatlik konser veriyorlar. Sonrasında onları şarkılarıyla bırakıp, Naks-ı Cihan Meydanı na doğru yürüyüşe geçiyoruz. Bu sefer 3 km lik bir yolumuz var. Tam akşamüzeri olduğu için sokaklar dolup taşıyor, İran'da halk sokağa çıkmak için akşamı bekliyor. Sabahtan beri kapalı olan birçok işletmeler akşama doğru açılıyor. Sanırım yazın sıcaklığından kalan bir alışkanlık. Gördüğümüz tüm şehirlerde böyle.
Meydanında akşam daha kalabalık olacağını düşünmüştük ama yanılıyoruz. Kapalı çarşı epey kalabalık olmasına rağmen, meydan gündüz olduğundan daha da sakin. Bir süre meydanda olta atıp sonra taksiye atlayıp otogara gidiyoruz. Otobüsler saatinde kalkıyor, İran'da ama bu kez otobüs saatinden geç Yezd'e varıyor ev sahibimiz ve diğer misafiri geç saatte olmasına rağmen bizi bekliyorlar. Yezd deki ev sahibimiz İsmail daha önce Türkiye'de çalışmış çok iyi Türkçe konuşuyor. Misafir ise yine Couchsurfing den, Ali. Ali'de uzun süredir İran'da geziyor ama istikametler ters biz onun, o bizim yolumuzdan devam edecek. Gece geç saatlere kadar gezgin muhabbeti sonrasında yatıyoruz.
23.01.2019: YEZD Sabah erkenden kalkıp
kaldığımız evimize en yakın Zoroastrian Fire Temple, yani Zerdüşt tapınağına gidiyoruz. Tapınak girişinde artık girişlerde verdiğim paraya el atma zamanım geldiğini düşünüyorum. ''selamün aleyküm'' diye başlıyorum söze, böylece karşımdaki görevli Turist olabileceğimi düşünmüyor, ''Do Nefer'' (2 Kişi) diye devam ediyorum. İranlı olduğumdan emin oluyor. Biletimi kapıyorum. Tabi ki Ata

Erk'e konuşmaması için özel çaba harcamamız ve elimizde ki kitap ve fotoğraf makinası gibi tüm turisti andıracak aletleri çantamıza kaldırıyoruz. Sonra ki tüm gezimizde bir daha Turist ücreti ödemiyoruz bu taktik tutuyor.
Zerdüştlüğün merkezi olan  Yazd'de, En büyük Ateş tapınağı burası. İçerisinde 500 yıldır sönmeyen kutsal ateş var ve Tapınak bahçesinde 3 katlı bir müzede bulunuyor. Resim sergisinin de bulunduğu müze epey kalabalık. 
Tapınak sonrası yine Snapp çağırma telaşını yaşarken, Azeri bir rehberle tanışıyoruz. Bir süre muhabbet ettikten sonra, bize Cuma Cami'sine gittiğini beraber gidebileceğimizi söylüyor, bizde listemizde olduğu için atlıyoruz. 5 dk lık yolda 40 yıllık arkadaş gibi oluveriyoruz. 5 dakika önce tanışmamıza rağmen taksiciye bizim için ilave para verdiğini ve taksiciye de bizi istediğimiz yere götürmesini istediğini öğreniyoruz. Ama biz onunla inmeye karar veriyoruz. 
48 metrelik minaresiyle İran'ın en yüksek cami ve 1365 yılında yapılmasına rağmen mavi çinileriyle insanı büyülüyor. Kadınların Cami minaresine cuma günleri çıkıp çarşaflarına taktıkları kilitlerin anahtarını aşağıya atması ve beğenen oğlanın anahtarı almasıyla birlikte birlikte tatlı yenilir ve bu büyük ihtimal evlilikle sonuçlanırmış. Bir çok yerde okuduğum bu hikayeyi doğrulatma şansım olmadı am hikaye güzel.
Cami nin hemen yan tarafında ki eski
mahallere dalıyoruz, burada da Kaşan'da gördüğümüz rüzgar tutuculardan bol bol mevcut, neredeyse her binanın üzerinde mevcut. Mahalle arasından devam edince Yezd'in kapalı çarşısına ulaşıyoruz. Burası İsfahan'dakinden epey küçük, bir süre dolaşıp arka tarafta ki ana caddeye çıkıyoruz. Burada karnımızı doyuyacak restaurantların olduğu söyleniyor. Söylenen bu restaurantlar nerede bilinmez bizden saklandıkları kesin. Yolda bir tabela görüyoruz dalıyoruz, bir süre arka sokaklarda yürüdükten sonra görüyoruz restaurant kapanmış. Sonra bir otele giriyoruz orası başka bir otele yönlendiriyor. Sonunda Lüks bir otelin restaurantına ulaşıyoruz, Oturuyoruz menü geliyor, seçiyoruz ama sadece çay saatiymiş, kahvaltı bitmiş, yemek için henüz erkenmiş. Mecburen oradan ayrılıp ana
caddede bir yer buluyoruz. Makarna bari yiyelim diyoruz ama bir şok daha yaşıyoruz, makarna ekmek arası geliyor, mecbur itiraz etmeksizin bunu bulmanın sevinciyle karnımızı doyuruyoruz. Karnımızı doyurduktan sonra yine yürüyerek ''Amir Chakmaq Complex'' e gidiyoruz. Cami girişinde kafeleri görünce hemen oturup kahvemizi yudumluyoruz. Burada epey zaman geçirdikten sonra içeri dalıyoruz ve kahroluyoruz. içerisi kebabcı dolu, 1 saate yakın aramamıza rağmen bulamadığımız mekanlar buradaymış. Dışarıda birer dondurma eşliğinde hemen karşıda ki Su müzesine giriyoruz. Müze düşündüğümüzden farklı, suyu çıkarmak saklamak ve taşımak için araç gereçlerin bulunduğu bir yer, Ata Erk'in özellikle çıkrıklar hoşuna gidiyor. Bizde halk ücreti
vermenin mutluluğuyla artık, daha da keyifleniyoruz. 
Sonra ki hedef Dowlat Abad Garden, burası da yine Kashan'da ki Fin bahçesi gibi yazın sıcaklıkta değerinin çok daha fazla anlaşılacağı bir konak bahçesi. Resimde de görüldüğü gibi önünde kocaman bir havuzu var ve İran'ın en yüksek rüzgar kulesi bu binada olduğu söyleniyor. Dün gece geldiğimiz evde,buranın kapalı olduğu söylenmişti ama sanırım, yanlış kapıdan girmeye çalışılmış olsa gerek. Çünkü buranın kapalı birçok kapısı var.
Buradan çıkınca hemen kapıdaki ilk gördüğümüz
kişiden bize Snapp taksi çağırmasını talep ediyoruz. Çünkü bizim çağırdığımız yine gelmiyor. Biz proğram ile uğraşırken bu kez başka bir snapp taksi müşteri bırakmak için geliyor ama bizi almıyor. Proğram ile çağırın diyor. Çağırıyoruz fakat bu kez başkası daha hızlı davranınca bizi kabul edemiyor. Taksiye binmişiz inmek istemiyoruz. Taksici proğram ile deyip duruyor,ilkini iptal edip, 2. kez çağırıyoruz, çağrıyı yine başkası kapıyor. Amca çok yavaş, aracın içindeki müşteriyi hep başkasına kaptırınca tamam deyip alıyor bizi, yolda telefonum çalıyor ama anlaşamıyoruz. Snapp deyince anlıyorum, telefonumda iptal etmemişiz son taksiyi. 
Dakhmeh Zartoshtian, yani Sessizlik Kuleleri'ne geldiğimizde de taksicinin Snapp'tan çağırın ısrarı devam edince bu kez sanki geri dönüyormuş gibi istek gönderiyoruz ve bu kez kapıyor çağrıyı, taksicinin bu ısrarının anlamasak da nedenini dalıyoruz içeriye. Burası eskiden Zerdüştlerin ölülerini defnettikeri bölge. Yüksekçe bir tepenin üzerinde yırtıcı kuşların ölülerini yemesi için bırakıyorlar,
Çünkü zerdüştler için Ateş, Su, toprak ve hava kutsaldı. Yakamaz ve gömemezlerdi. Ama iran hükümeti bunu yasaklayınca hemen yine bu bölgede bulunan mezarlığa gömmeye başlamışlar. Kapıdan girdiğinizde eski ve yeni yapılar görüyorsunuz burayı geçinde yüksekçe bir merdivenden tepeye tırmanıyorsunuz. Burada ölülerin bırakıldığı bir çukur var. Buraya ceset bırakılır ve yırtıcı kuşların ilk hangi gözünü yediğine bakılırmış. Sağ göz, cennet sol göz cehennemi simgelermiş. 
Yezd için 2 gün ayırmıştık ama 1 günde listemizi neredeyse bitirince(sadece Kharanaq kalınca), gece Şiraz'a geçmeye karar veriyoruz. Şiraz'da ki ev sahibimiz ve Yezd'de ki ev sahibimizi arayıp izin istiyoruz, izinler çıkınca, otobüs bileti sorguluyoruz onda da sıkıntı olmayınca taksiye atlayıp evden çantalarımızı alıp otobüse biniyoruz.
5 saatlik bir yolculuk sonrası Gece yarısı ulaşıyoruz Şiraza, Şiraz'da ki ev sahibimiz Ferestah, Eşi ve kızı bizi bekliyorlar. Sıcak bir karşılaşmanın ardından, gece yarısı
olmasına rağmen, hazırladığı ikramları bizden esirgemiyor. Yeni evimiz İran'da şu ana kadar gördüğümüz en lüks olanı. Macaristan'da üniversite okuyan oğullarının odasına yerleştiriliyoruz. Oğulun yatağı tek kişilik olduğu için sadece birimiz dışında gerimiz yine yer yatağında yatıyoruz. İranlılar genelde yer yataklarında yatıyor. Sadece birkaç evde insanlar yer değilde karyolada yatıyordu ama biz, misafirler için karyola veya baza benzeri bulunmadığından mecburen yer yataklarında yattık. Bizim için önemsiz bir detay olsa da, Couchsurfing düşünenler bunu bilerek gitmeli.
24.01.2019: ŞİRAZ 
Sabah kalktığımızda kahvaltımız hazırdı, Ev sahibimiz Yabancı Turistlere yemek kursu da verdiği için, mutfak konusunda epey başarılı ama İranlılar mutfakta ne kadar iyi olsalar da, kahvaltıları bizim Türk kahvaltısına göre epey mütevazi kalıyor. Dışarıda yiyecek
konusunda epey sıkıntılar yaşadığımızdan kahvaltıya balıklama atlıyoruz. 
Bugün Persapolis'e gitmeyi düşündüğümüzden, ev sahibimiz bize kız kardeşini tahsis ediyor. Fatima bizi kahvaltı sonrası arabasına alıp 1 saat uzaklıkta ki Antik şehre götürüyor. Fatima genç bir Mimar, fakat ekonomik kriz dolayısıyla kendine ait ofisinde iş yapamaz hale gelmiş. Biraz kafa dağıtmaya ihtiyacı var. Bizde, en azından 2 gün, onun hayatını güzelleştirmeye çalışıyoruz.
Antik kente geldiğimizde balayı çiftiyle karşılaşıyoruz. Yerel kıyafetler içinde, çevrelerini sarmış Türk turistleri de görünce, anlıyoruz ki, çift Kaşkay Türkü . Konuşmaya çalışsak ta, Kaşkay Türkleriyle Türkçe anlaşmak çok kolay değil. Zaten Fatima'da Kaşkay Türk'ü ama ortak kelimeler olmasına rağmen, genelde İngilizce anlaşıyoruz. Antik kente girişte, yerli ücreti vermenin tek yolu, bir İran vatandaşı ile girmek, çünkü yerliden nakit kabul edilmiyor ancak İran kredi kartı ile bilet alabiliyorsunuz. Dünya İran'ı sistem dışına atınca, İran kendine has kredi kartı sistemi kurmuş ve kart kullanımı çok yaygın bizim kullanmadığımız çok küçük paralar için bile kredi kartını tereddütsüzüz kullanıyorlar. 
Biz Persepolis olarak adlandırsak ta, İranlılar için burası ''Taht-e Cemşid'' girişte devasa taş heykeller karşılıyor bizi. Ülkemizde ki birçok antik kentten daha bakımlı olmasına rağmen. Şiraz'dan veya başka bir şehirden ulaşmanın tek yolu taksi. 
Pers imparatorluğunun başkenti olan kent MÖ 6. yüzyılda kurulmuş, Büyük iskender
tarafından yerle bir edilmiş. Kent UNESCO dünya mirası listesinde. Kenti dolaşıp en son tepede ki saray kısmına tırmanıyoruz, ve tüm kenti seyrediyoruz. Sonrasında, müzesini de dolaşıp Şiraz'a geri dönüyoruz.
Şiraz - Persepolis yolu üzerinde ki, Kuran Kapısına sapıyoruz.Bizim gezimiz sonrası sel ile yerle bir olan Kapı, yeni bir yapı fakat yukarıda merdivenlerle çıkılıp mezarlar görülebilindiği söyleniyor. Ama biz çok açız, havanın da iyice ısınmasıyla buraya çıkmayı düşünmüyoruz. Fatimi'de israr etmeyince doğru Restaurant'a doğru yol alıyoruz. Fatimi bizi çok tanımadığı için sanırım Şiraz'ın en lüks Restaurantına götürüyor. Burasının çok güzel olduğunda ısrarlı olunca bizde kendisine kıyak yapalım düşüncesiyle kabul ediyoruz.
Mekan çok lüks, bizde doyasıya yememize rağmen 4 kişi 90 tl civarı para ödüyoruz, ama sipariş edilip de gelmeyen bir yemek
yüzünden, Fatimi ile kasiyerin 10 dakika tartışmalarına bir anlam veremiyoruz. Bu kadar lüks bir mekan, neden 1 tabak yemeğin peşinde bu kadar ısrar eder anlamak zor.
Yemek sonrası dondurma keyfi yapıyoruz, Şiraza özel olduğu söylenen Faloodeh tadıyoruz. Fena değil dondurmayla yarı yarıya da satılıyor. Biz her şekilde yiyoruz hoşumuza gidiyor.
Şehrin gerçek yüzünü Vakil Pazar ve Camii'ne giderken görüyoruz. Sokaklar gayet düzenli ve temiz. İnsanlar gayet şık, kadınlar tüm İran'da olduğu gibi fazlasıyla makyajlı.
Cami'nin hemen bitişiğinde ki Vakil pazar, artık alıştığımız kapalı çarşılardan bir tanesi, epey geniş ve kalabalık. Pazarın içinde gördüğümüz yaşlı Fars dede ilgimizi çekiyor, elinde dedemden kalma silahıyla resim çekiliyoruz. Sonra pazardan çıkıyoruz ve Vekil Camii'ni geziyoruz. 1751 yılında yapılmış olan Camii, Tüm görkemiyle karşımızda özellikle sutunlarında ki estetik dikkatlerden kaçmıyor.


Sonrasında Kerim Han kalesinin bulunduğu alana gidiyoruz. 
Kerim Han Kalesi


Kale İçinde ki Balmumu Heykelleri
Kale gezimiz sonrası Fatima bizi ablasının evine götürüyor. Ev halkı bizi bekliyor, eve adım atar atmaz çayımız ve pasta ve keklerimiz önümüze servis ediliyor. Çaylar kahveler içilip duşlar alındıktan sonra gece uzun muhabbet sonrası ertesi günü planlayıp yatıyoruz.
25.01.2019 
  Sabah ilk durak, Cennet Bahçesi İrem (Eram), UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. Selvi ağaçlarıyla ünlü bahçe 13. yüzyıl Kaçar döneminden kalmış,içerisinde Selçuklulardan kalıntılar varmış. İçinde halka kapalı bir saray da olan bahçe, bugün Şiraz Üniversitesi’nin Botanik Bahçesi bünyesinde. Her gün 8.00 – 12.30, 15.00-17.00 arası yazın ise 19.00’a kadar açık
  Sonra ki hedef ise Farsların ünlü
şairlerinden Hafıs'ın mezarını ziyarete gidiyoruz. Hafıziye olarak adlandırılan mezar ölümünden 20 yıl sonra yapılmış, şiirlerinde sık sık bahsettiği bahçe ile süslenmiş. Bir derviş sarığına benzeyen kubbesiyle tüm gün boyunca sevenlerini ağırlayan mezarın üzerine şairin bir şiiri kazınmış.
Sonrasında hızımızı alamayıp Şiraz'ın diğer ünlü şairi olan Sadi'nin Türbesine gidiyoruz.
Hafıs hayatı boyunca hiç Şiraz dışına çıkmamasına karşın, Sadi de neredeyse Şiraz'a adım atmamış, o devirde bir dünyayı gezginiymiş. İranlılar bu ünlü şairleri için, 21 Nisan'ı Sadi günü olarak anıyorlar.
Türbeleri gezmeye gelen hatrı sayılır bir Kalabalık var ve İranlılar Şairlerin mezarları başında şairlerin şiirlerini okuyorlar. 
  Türbe gezimiz sonunda, tam bir hafta önce aldığım irancell hattım kapanıyor. Birkaç farsca mesaj gelmişti ama anlayamamıştım.
Fatima şebekeden kaynaklandığını veya kontörüm bittiği için olabileceğini söylüyor. Bu arada İranlılar kontör'e, şarj diyorlarmış. Şarjın bitmiş olabilir diye israr etmeleri, telefon açık nasıl bitmiş olabilir ki espirisi için iyi bir maizeme oluyor. Cuma olduğu için açık irancell yok. Müşteri hizmetlerini aradığımızda ise Fatima farsca konuşuyor ama görevli hat onun adına olmadığı için bizi istiyor, Bu kez Müşteri hizmetlerinde ki aynı görevli ile Ayfer ingilizce konuşuyor . Hat onun adına da olmadığından, en son telefon bana uzatılıyor bu kez aynı görevli benle Türkçe konuşuyor. Aynı görevlinin 3 dile de çok hakim olması şaşırtıyor bizi. Hattımız turist olduğumuz düşünülerek sadece 1 hafta için açılmış. Müşteri hizmetleri 6 aylık açık kalması için işlem yapıyor. 6 ay sonunda kapanmaması için İran sınırları içinde hat ile konuşma yapmak şartmış. 6 konuşma yapılmayan hatlar kapatılıyormuş.


Hattımızı açtırmayı başardıktan sonra, Nasırülmülk Cami'ne yani pembe çinileri dolayısıyla namı değer pembe cami'ine gidiyoruz. Burada,kalabalık bir ana, denk gelmezseniz harika resimler çekebilirsiniz. özellikle içeride ki sütunlar ve tavan çok güzel pozlar çekmenizi sağlıyor.


Bagh-e Naranjestan (Naranjestan Sarayı) Bahçesi Portakal ağaçlarıyla süslenmiş bu sarayın içinde ise ahşap işlemeleri, vitray cam ve aynalar ile görsel şov yapılmış resmen. Ata Erk'te bu şova şov ile
karşılık vermeden geçmiyor.


Şirazda ki son uğrak noktamız ise Aramgah-ı Shah-e Cheragh  (Şah Çerağ ) Türbesi.
İmam Rıza'nın 17 kardeşinden, Seyyid Emir Ahmed 835 yılında öldürülünce, öldürüldüğü yere 12. yüzyılda bu türbe ve Camii inşaa ediliyor. Buraya kadın ve erkek ayrı olmak üzere ciddi bir güvenlikten geçerek girebiliyorsunuz. Kadınlara girerken tüm vucunu örtmesi için çarşaf veriliyor. İçeriye fotoğraf makinası sokmak yasak olduğundan emanete bırakıyoruz ama telefon ile görüntü almak serbest. 
Ana kapı kocaman bir avluya açılıyor bu ortak alanda kadın erkek birlikte durabiliyor fakat cami ve türbelerde birlikte olamıyorsunuz. Birbirinizi kaybetmemeniz biraz imkansız, alan çok geniş ve çok aşırı kalabalık ama buna rağmen tarif edilmez bir güzellikte. Tüm eziyete değer, şuana kadar gördüğüm içi en muhteşem cami diyebilirim.

Eve döndüğümüzde ev halkı bizi bekliyor. Çay ,pasta, kek sonrası akşam yemeği ve finalde bizim Türk kahvesi ikramımız. Cezve bulunmadığı için tavada pişirmek epey zor oluyor.
Kaşkayı Türk'ü olan ev sahibimizin yerel kıyafetleri olduğunu duyunca Ayfer denemek istiyor.Tabi ki bu isteğimiz hemen gerçekleştiriliyor.  
Qeshm otobüsümüz geç saatlerde olunca Fatima bizi kendi arabasıyla otogara kadar bırakıyor. Arabada uyuyan Ata Erk'i de kucağında otobüs gelene kadar tutuyor. Git dememize rağmen bizi uğurlamadan da başımızdan ayrılmıyor. 
Biz otobüs beklerken önümüzden kalkan İstanbul otobüsünün ancak 3gün sonra istanbul'a vardığını öğrenince bu rotayı kimlerin kullandığını merak etmeden geçemiyoruz.

26.01.2019 QESHM
Qeshm'de bir gün öncesine kadar ev sahibi bulamamıştık Couchsurfing'ten. Son gün yazdığımız Mustafa bize evini açtı fakat onunla 2 gün şehri gezmek şartıyla.
Mustafa otobüsten Dargahan da inmemizi söylemişti. Otobüsten indiğimde saat sabahın
7 siydi. Otobüs anakaradan, Qeshm adasına feribot ile geçiyor ama sabahın çok erken saatinde geçtiği için uykuda farketmiyorsunuz bile feribotta olduğunuzu.
Dargahan da bir yol kenarında indiriliyoruz ve erken saatte okula giden çocukları seyrediyoruz. Okula cocuklarını bırakmaya giden maskeli kadınları resimlemeye çalışıyorum. Giderken çekemediğim bir kadını dönerken yakalayabiliyorum.
Mustafa biraz epey bekletiyor, sonrasında bizi alıp evine getiriyor. Bize özel bir oda veriyor evi fena değil,Lcd tv bile var hiç açmasak ta :). ilk kez ailecek yatakta yatabileceğiz. İranlılar genelde yerde yatıyorlar. Mustafa 27, eşi ise 22 yaşındaymış. 1 yaşında, birde çocukları var.
Bize yorgun olduğumuzu 11'e kadar dinlenmemiz gerektiği söylenince odamıza çekilip dinleniyoruz.
İlk gün, Mustafa'nın başka bir yolcusu olduğu için, bizi başka bir arkadaşı gezdirecek.
Şöförümüz tam söylendiği gibi 11 de kapıda. Güler yüzlü iyi birine benziyor. Bizi yunusları görmek üzere bir iskeleye götürüyor. İskele çevresinde 3-5 dükkan ve
bir benzinlik mevcut. Ama bizim karnımız acıkmasına rağmen zamanımız yok. Hemen kalkan tekneye binmeliyiz. Özel olarak kalkan tekneler olmasına rağmen biz dolmuş olarak kalkan tekneleri tercih ediyoruz. Teknede toplam 12 kişiyiz. Deniz epey dalgalı olmasına rağmen sürat teknesi tam gaz ilerliyor. Çoğu günler, kabaran deniz yüzünden turlar iptal
ediliyormuş biz şanslıyız. Bugün hava güzel ama buna rağmen epey korkuyoruz. Tam sürat dalgalardan geçen tekne epey sarsılıyor ve üstümüz ıslanıyor. Biz kısa bir tur beklerken yunuslara varmamız yarım saati buluyor. Yolda karşıdan gelen tur teknelerine yunusların son konumu soruluyor. Bir önceki teknenin verdiği kordinatlara göre yunuslar bulunuyor. Biz 1-2 yunus beklerken birden çevremiz onlarca yunusla doluveriyor.
Ata Erk'in birden neşesi yerine geliyor. Bir oradan bir buradan atlayan yunusları, balıkla besleyip Hengam adasına kırıyoruz dümeni.
Adanın küçük plajı, derme çatma büfe ve kafelerle kaplanmış, acıkan karnımızı doyurmak için harika bir fırsat yakalıyoruz. İlk karşımıza çıkan mekana oturuyoruz. Yan masadakilerin yediklerinden söylüyoruz.
Adının sambooseh olduğunu öğrendiğimiz bu atıştırmalıklar buraya özgüymüş,Hamur içine Balık, patates ve çeşitli paharatlar konulmuş pişi diyebiliriz. Afiyetle karnımızı doyurduktan sonra adadan ayrılıyoruz. Akvaryum gibi denizde ki balıkları seyredip, sabah ayrıldığımız limana varıyoruz. Bu kez yakınlarda ki bir plaja geliyoruz. Plaj
develer ve seyyar satıcıların cirit attığı, yerli turistlerin uğradığı bir yer. Birkaç yenizde yüzen görünce Ata Erk'i tabi ki tutamıyoruz. Ata Erk denizde dalgalarla boğuşurken bizde
sahilde seyyar satıcılarla muhabbette başlıyoruz. Kim plajda dövme yaptırıp parfüm alır ki, diyoruz tabi ki, ''Herkes'' burası İran.
Bir süre Ata Erk'i
gözümüzden ayırınca plajda panik havası esiyor. Şiddetli rüzgar oğlumuzu sürükleyince bizden çok iranlılar korkuyor. Bizde daha fazla nasiat dinlememk adına oradan ayrılıyoruz.
Khorbas mağarasına vardığımızda ise bizi palmiye ağaçları ve çevresindeki yeşillik karşılıyor. Sıcaktan atıveriyoruz kendimizi gölgeye. Şöför şortla gezmenin buralarda sorun olmayacağını
söyleyince, söküveriyorum modüler pantalonun paçalarını. Bu pantalon tam da İran için üretilmiş, sıcaktan bir nebze olsun kurtarıyor beni. Kadınların baş örtüleri çoktan inmiş
kafadan omuza, ben sonradan fark ediyorum. Buralar gözden uzak olduğu için kadınlar çok daha rahat kıyafet konusunda. Mağaraların bir kısmı doğal bir kısmı insan eliyle yapılmış,
neden ve ne zaman yapılmış sorusunun cevabını bulamadık, sanırım o kadarcık mağara için insanlar buraya ziyarete gelmez diye düşündüler ve genişlettiler alanı. 
Mağara gezimiz sonrası, Şehir merkezine gitmek istiyoruz ama alışveriş merkezine getiriliyoruz. Şöför ile anlaşamayınca Mustafa'ya telefon ediyoruz. Alışveriş merkezinin adına, ''City Center'' koyarsanız şöför sizi tabi ki merkez yerine oraya götürür.  
Merkezde, Turkish kebab yazan ilk mekana dalıp döner ayran yiyoruz. Döner aynı bizdekinden fakat şu naneli ve gazlı ayrandan bir türlü kurtulamadık. Bizim alıştığımız ayrana daha denk gelemedik.
Qeshm merkezi turizmle tanıştığı için şehirleşmeyle, eski binalar arasında sıkışmış kalmış havasında, çok fazla yerli turist var. Biz de, biraz sokakları dolaştıktan sonra Mustafa'nın evine dönüyoruz.
Akşam Uçak biletlerimizi almak için 2 aile dışarı çıkıyoruz. Mustafa tanıdığı bir ofise götürüyor, 5 Gün sonrasına Kish-Tahran biletlerimizi alıyoruz. Kish air'den 100tl civarı bulduğumuz uçuş charter. Burada birçok uçuş charter seferler ile yapılıyor ve son ana kadar bilet bulmak sorun olmuyor. ücretleri de çok cazip oluyor.
Mustafa ve ailesine teşekkür için, dondurma ısmarlamak istediğimizde, gittiğimiz mekanın sahibi Türk olduğumuzu duyunca bizle Türkçe konuşmaya başlıyor. Suriye savaşı öncesi,
Antep'te İranlı Turislere çalışan bir mekanda çalıştığını, Savaş sonrası işinden olduğunu öğreniyoruz. Karadan,Türkiye - Suriye'ye gelen yolcular, savaş sonrası bu yoldan vazgeçmişler. Kısa sürede çok iyi dost olduğumuz bu iranlı bizden para almak istemeyince zorla veriyoruz. Ama kahve ısmarlama teklifini geri çevirmiyoruz.
Arabayla eve dönerken yolda maskeli bir kadını alıyor Mustafa arabaya, eşinin teyzesi olduğunu öğrendiğimiz kadının maskesini, yüzümüzde denemeden geri vermiyoruz.
27.01.2019 Qeshm
Sabah erkenden uyanıyoruz, ama Mustafa'dan ses yok. İyi adam hoş adam da biraz uyuşuk. Ben markede gidip kahvaltılık bişeyler alıyorum. Ayfer'de mutfakta kahvaltı hazırlıyor. Hep birlikte kahvaltı yapıyoruz. Evlerinin avlusu 2 eve açılıyor, diğer ev kızın ailesininmiş, ve orada yiyip içiyorlarmış kendi evlerinin mutfağını kullanmıyorlarmış, biz denemiş olduk.
Evden çıkana kadar saat 10u geçmişti ama bizim tüm aceleciliğimize karşın, Mustafa gayet sakin. İlk Mangrov ormanı içinde tekne gezisi yapmayı planlamıştık ama gelgit dolayısıyla sular çok çekilmiş tekneler karada geziyor
bizde yönümüzü Valley of the Stars yani Yıldızlar Vadisine çeviriyoruz. Vadi film setindeymişsiniz gibi, 2 saatte ancak gezilebilen bir yer. Girişten itibaren oluşturulan yollar sayesinde tüm vadiyi dolaşıp en üste kadar çıkıyoruz. Bizimle
beraber epey kalabalık bir ziyaretcisi var. Vadi sonrası Tuz mağarasına doğru yola koyuluyoruz. Yolda balık yermisiniz diye soruyor Mustafa olur deyince balıkçıya sapıp balık alıyoruz. Tuz magarasının girişinde derme çatma bir ocak ve sinide de olsa kendi elleriyle balık pişiriyor bize. Girişte ki görevliler hatta başka
ziyaretçilerle paylaşıyoruz öğle yemeğimizi, çok hijyenik olmasa da ortam bizim için sıkıntı değil, afiyetle mideye indiriyoruz.
Mağara çok az yerli turist var ve çok az yabancı Turist buraya gelirmiş, hem çok uzak bir nokta hemde yolu epey bozuk. Biz özellikle gelmek istemiştik. Küçük bir mağara değil epey karanlık, cep
telefonların ışığıyla ancak ilerleyebiliyoruz. Diğer ziyaretciler el fenerleriyle gelmişler, buraya tur düzenleyen şöförlerde fener bulunduruyormuş araçlarında biz telefon ve gotoğraf makinasının flaşıyla idare ediyoruz. Tuz mağarası yolunda denize girilecek dünkü
gittiğimizden çok daha sakin ve güzel plajlar var ama bizim zamanımız olmadığından sadece resmini çekmekle yetiniyoruz. ''Ah Mustafa biraz erken çıksaydık keşke denizde
takılabilseydik'' demeden geçemeiyoruz.
Yolda sadece plaj değil bir çok ilginç kaya oluşumunu da görmek mümkün, biz her kayada malesef duramıyoruz, yoksa zaman yetirmek imkansız.
Sonra ki hedef, Chahkooh Kanyon, Burası da binlerce yıldır akan sular sayesinde muhteşem bir görünüme sahip olmuş, ve bu görünümüyle UNESCO koruması altına girmiş bir yer. Buraya ulaşmak için biraz
yürümek gerekiyor ama yürümeye değer. Bizim oğlan anasının sırtını tercih etse de sıcak olmassa epey zevkli bir yol.
Sabah ilk geldiğimiz iskeleye geri dönüyoruz Mangrov turu için, sular epey
yükselmiş, etraf cıvıl cıvıl olmuş. Sabah kimseler yoktu. Dükkanlar açılmış, seyyar satıcılar yerlerini almış, Birkaç yabancı turist bile var özellikle çekik gözlü turistler dikkatimizden kaçmıyor. Burada özel tekne tur

28.01.2019 Qeshm - Hormuz

Qeshm'de sabah erkenden kalkıyoruz çantaları mızı toplayıp saat 6 da Mustafa'nın bizim için akşamdan çağırdığı taksiye binip yola koyuluyoruz. Dergahan dan liman 20 dakikalık mesafe de taksici bizi limana getirdikten sonra da bizle ilgileniyor çantaları mızı feribotta kadar taşıyor, bilet almamıza yardımcı oluyor. Verdiğim bahşişi dahi kabul etmek istemiyor.
Qeshm - Hormuz feribot seferlerinin hava şartlarından sıklıkla iptal edildiğini duyduğumdan biraz endişeliyim fakat bu endişem yersiz hava çok güzel, ve deniz pırıl pırıl. İlk feribot yolculuğumuz erken başlıyor feribot kalkması gereken saatten önce kalkıyor ve limana düşündüğümüzde erken varıyor. Saat 8 de çoktan adaya ayak basmış durumdayız. Hemen
couchsurfing den tanıştığımız Rastin'i arıyoruz. Tuk tuk la gelin diyor, burada ki tuk tuk lar uzakdoğuda ki alıştıklarımızdan farklı, sepetli motorsiklet gibi, fakat bizde sepet yanda olur bunların ki arkada.
Rustin'in evi limana çok yakın 5dk da ulaşıyoruz. Sıcak bir karşılama sonrası yerleşiyoruz. Rastin çarşıya balık almaya giderken yanında beni de götürüyor, limanda 3,4 yolda da bir balıkçıya uğruyoruz. Bizim oralarda servet harcadığımız balıklar burada yerlerde sürünüyor, fotoğraf makinamızı almamışım çok pişman oluyorum. Deniz yengeci arıyor Rustin, aslında var ama küçük müş beğenmiyor. Sonra bir balık türünün istenilmeyip atıldığını görüyorum. Bizde ki kum balığının bir benzeri, kediler bayram halinde ama sadece tek bir tür onlara sunulmuş. Sonra görüyoruz ki o tür balıklar koca koca tarlalara serpilmiş gübre olsun diye 15-20 dönüm arazi balık kaplı. Karadenizlilerin zamanında hamsiyi çok bulup gübre yaptıklarını okumuştum, diyorum Rustin'e sonra çok ararsınız bizde ki Lazlar misali... 
Rustin Tahran'da 2 dükkanı olan 35 yaşlarında bir esnaf. Türkiye den sıklıkla mal aldığından biraz Türkçe öğrenmiş. Hoş sohbet bir adam.
Bize bir tuk tuk çağırıp adayı keşfe yolluyor. Ada 5-6 saatte gezilebilen bir ada fakat biz, bir gece kalmak istiyoruz. Zaten Qeshm adasına sabah erken ve öğlen 14:00 olmak üzere sadece 2 sefer düzenleniyor. Ama ana karaya Bander Abbas'a daha sıklıkla seferler var.
Tuk tuk ile saati 30 bin tümene anlaşıyoruz aslında bu para çok biliyorum ama Rustin'in yaptığı pazarlığı da bozmak istemiyorum.


İlk sahilde ki Portekiz kalesine gidiyoruz. Kale önünde hediyelik eşya satan maskeleriyle ünlü Hormuz kadınları karşılıyor bizi, deniz kabuğundan birçok hediyelik takı vb şeyler var. Adalar ve karşısında ki bölge yani iran'ın güneyi diğer
İran 'In aksine Şii değil Sünni, Sünniler daha kapalı, daha köylü ve dindar durmalarına rağmen tüm İran' da olduğu gibi hayatın tam göbeğinde kadınlar. Balıkçı da çalışanlar da, burada takı satanlar
da hep kadın. Maskeli kadınları bol bol resimliyorum hatta birkaç maske de Ayfer'e takıp onu da resimliyorum.
Bu bölge çok turistik İran'ın hiçbir bölgesinde karşılaşmadığım kadar
İranlı turistler karşılaşıyoruz Hormuzda. İranlılar bu bölgeye kışın gelirken, Avrupalıların yazın geliyormuş. Kışın bile 25 derecenin altına kolay kolay düşmeyen bu bölgeye yazın neden gelinir anlamak zor.
Bilet gişesine gittiğim de şortla kaleye girmeyeceğim öğreniyorum. Botları çorapları ve pantolonu atmanın özgürlüğüne doyamadığım dan, Ayfer ile Ata Erk i sokuyorum ben dışarıda onları bekliyorum. Kale içi epey hasar görmüş görülecek çok bir
şey yok fakat şehri yukarıdan görmek ve fotoğraf çekmek için ideal. Hormuz'a gelmeden araştırmalarımdan bir yıkık dökük kafe, bir bakkal ve 50_60 ev hayal etmiştim. Benim hayalimden biraz daha gelişmiş, Birçok market  e küçük işletmeler mevcut. Kalenin önünden pelikanları ve balıkçılları izliyorum sonra geleni geçeni süzerken bizimkiler dönüyor. 
Tuk tuğumuz bu sefer ki rotası Salt Angel yani adalıların telafuzuyla '' Elahi Namek''
Buraya ve diğer tüm gezdiğimiz yerlere, adanın tümünün çevresini dolaşan yolu kullanarak ulaşıyorsunuz, ama güzellikleri görmek için anayoldan biraz arayollara sapmanız sonra tekrar anayola dönmeniz gerekiyor. Burası harika kaya oluşumu nedeniyle fotoğraflarda
Hormuz Carpet
çok güzel çıkıyor. Fakat kalabalık dolayısıyla sıra beklemek şart. Bizde kalabalığın ardından resimlerimizi çekip dönüş yoluna koyuluyoruz. Bir 5-10 dk yürüyüp sonra ulaşabiliyorsunuz tuk tuka. Bir çok tuk

tukcu müşterisini bekliyor, Bizde bizim kine binip müzik eşliğinde yola koyuluyoruz.
Yolda geleneksel olarak her yıl yenisinin yapıldığı Hormuz Halısını görüyoruz. Adanın 12 renkli kaya ve topraklarından yapılan bu halılar 1300m2 alanı kaplıyormuş. Fakat bizim internette gördüğümüz capcanlı bir görüntüye
sahip değil. Yapılalı uzun süre olduğu için rengi solmuş. Yenisinin yapımına da( alt resimde ki ) daha yeni başlanmış. Yapımı 50 kişilik bir ekiple günlerce sürüyormuş. Yeni yapılan 8. ci siymiş.
Halı plajda yapılıyor ve hemen yan tarafında koyda çadırlar görüyoruz. Buraların çadırda kalmak için harika olduğunu yazan yabancı bloglar okumuştum. Sanırım buralar da kalıyorlar. Sonra şu yanda ki
garip binacıkları görüyoruz. Şöförümüz konaklamak için yapılan hotel olduğunu söylüyor ama biz pek benzetemiyoruz. Bu adaya insanlar genelde günübirlik geliyorlar. Konaklamak için çok fazla seçenek yok. Ama
hızla büyüyen bir yer. İnsanlar keşfetmeye başlamış.
Feribotta beraber yolculuk yaptığımız İranlı Türk Kadınlarla tekrar karşılaşıyoruz. Tahran da kendilerinde
konaklamamız için ısrar ediyorlar. Biz teşekkür edip ayrılıyoruz. 
Rainbow Valley, ya da İranlıların değimi ile Derrih Rengin Keman, neredeyse tüm renkte kaya ve taş oluşumların olduğu
kocaman bir vadi. Gökkuşağı vadisini yarım saatten fazla dolaşmanız gerekiyor tümüyle gezmek için. Biz tüm vadiyi dolaşıp tuk tukumuza geri dönüyoruz.













Yolumuz bu kez renkli değil de şekilli kayaların olduğu deniz kenarına getiriyor bizi.












Artık denize inme zamanımız gelmiş ti. Tabi ki sıradan bir plaj değil. Kıpkırmızı kumları olan bir plaja ne dersiniz ?


































Yolda o kadar çok güzellik görüyorsunuz ki, ikide bir şöförü durdurup resim çekiyoruz. Bu kez şöför duruyor bir şeyler gösteriyor ama anlayamıyoruz ilk önce dağ taş arıyoruz. sonunda bir ceylan çıkageliyor.
Bu küçücük adada yabani ceylan yaşadığını görmek şaşırtıyor bizi. Sonra bataklıkların olduğu deniz kenarına ulaşınca anlıyoruz, bu ada düşündüğümüzden çok daha yabani hayat barındırıyor.










Turumuz sona erdiğinde konuştuğumuz gibi şöförümüz bizi restauranta bırakıyor. Burası kaldığımız Rastin'in evine çok yakın. Epey kalabalık. Fiyatlar gayet iyi fakat hijyen olarak epey sıkıntılı.














Yemeğin ardından adayı keşfe çıkıyoruz. Şehir merkezinde bir berber bulup hayatımın en kısa
ve en ucuz tıraşını oluyorum. Televizyonda İran milli takımının fulbol maçı var, berber maç izlemek için beni 2 dakikada tıraş yapıp yolluyor.
Sokaklar da gezip görülecek çok fazla birşey olmadığından evimize dönüyoruz. Yolda Rastin ile karşılaşıyoruz. Siz gidin geliyorum diyor, arkamızdan o da geliyor ve geç saatlere kadar muhabbet ediyoruz.

29.01.2019 Hormuz - Kish
Ooo ne güzel gezip tozuyorlar dediğinizi duyar gibiyim. Ama her zaman güzel şeyler yaşamaya da biliyoruz. Hormuz adasında sabah 7 de kalktık. Program sabah erkenden kalkıp plaja gidip oradan Kiş adasına gitmek ti. Dün akşamdan bulutlar kendini göstermiş, Kiş'e de ulaşmanın düşündüğümüz kadar kolay olmadığını öğrenmiştik. Biz de karar değiştirip sabah 8 de ki feribot ile Ana karada ki
limana, Bander (farsca liman) Abbas' a geçmeye karar verdik. Couchsurfing den kaldığımız ev sahibimizin çağırdığı tuk tuk ile limana ulaştık biletlerimizi aldık. Bilet
Satış yerinde ki kişi Farsca dışında başka dil bilmediğinden bende bilette tek okuyabildiğim kısmın, ismim olduğundan, biletimi aldıktan sonra tuk tukçuya onaylattım. '' Saat 8 Bander Abbas''.... Zaten limandan, bu adadan önce ayak bastığımız Qeshm ve Ana kara Bander Abbas, dışında feribot kalkmıyor ve limanda ki, 2 kapı da, bu limanlarının adı yazılmış. Bizde Abbas yazan kapıda bekliyoruz. Bizim kapı açılınca herkes gibi biletinizi görevliye gösterip feribotta ilerledik, sonra feribot başında başka görevli, en son feribot içinde son görevli biletimizi kontrol etti yola çıktık. Yaklaşık 1 buçuk saat sonra limana ulaştık. Limana indiğimiz anda telefonum çalıyor arayan Ayfer'in akrabası Elif abla, o da İsfehan'da geziyor ve bizden tavsiyeler bekliyor, konuşurken ilerleyip Kiş'e nasıl gidebilirim derdindeyim, Sorduğum görevli ilk Bander Abbas' a gitmemi söylüyor, ulan diyorum burası neresi ki? Bir süre arayışım devam ediyor 3.sorduğum kişi de jeton düşüyor yanlış feribot, yanlış liman. Orada kavga edip hır çıkarma derdinde veya yanlışlığın nereden kaynaklandığını sorgulayacak durumda değilim, zaten 2 saat kaybettim ve Bander Abbas feribot kalkmak üzere, koşup tekrar bilet alıyorum. Qeshm limanı tanıdık aslında, koşarak yetişiyorum... Qeshm - Bander Abbas yolculuğu sorunsuz geçiyor. Limandan çıkıp taksi dolmuşlarının kalktığı yere gitmeliyim. Bander Abbas'tan Kiş'e gitmenin en kolay yolu, 250km lik yolu dolmuş taksi ile gidip Bander Çarek' ten feribota binmek. Limanda ki taksicilere dolmuş taksilerin soruyorum, anlaşamıyoruz. Telefonumun diğer ucunda hep bana yardım eden Tahran lı dostum Majid Majour konuşturuyorum. Dolmuşun olmadığı tek yolun taxi olduğu söyleniyor. 250km yol için 150tl para isteniyor buralar için fazla, zaten dolmuş 4/1 fiyatı olduğu için kabul etmiyorum. Gözüme polis takılıyor hemen ilerde bu kez telefonu ona uzatıyorum. Taksicilerin baskısından, poliste taksi tek seçenek diyor. Alıyoruz çantaları mızı yola koyuluyoruz. Taaa arkalardan bir taksici koşup geliyor, elinde 10bin tümen ( 5tl,) buna götüreyim diyor vucut diliyle, tamam diyoruz atlıyoruz. Bu tarz olaylar hep yaşadığımız şeyler fakat, 10 gün boyunca İran'da bu tarz birşey hiç görmedik. İnsanlar çok yardımsever ve sıcakkanlıy dı. Şaşırıyoruz. Dolmuş taksi ye ulaştığımız da, 1 Afgan öğrenci ve 1 Azeri İranlı bizim gelmemizi bekliyor. Biz gelince, Araba 4 kişi ile hareket ediyor. 3 saatlik dolmuş yolculuğu sonrası, Çerak limanına ulaşıyoruz. Liman gişesin den bilet alırken, Ayfer yeri gösteriyor. Gişe dediysem yol kenarı kaldırım üzeri bir büfe. Yere bakıyorum bir tomar para, bir tomar ama en fazla 50tl dir yani İran parası. Önümüzde bir çocuk vardı ondan düştüğünü düşünüyoruz ama çocuk basıp gidiyor, Bilet görevlisi de pasaportum uzu karıştırıp bir şeyler sormaya başlayınca, merak etme diyorum Ayfer'e '' nasılsa aynı feribota gidiyoruz orada veririz''. Sonra Afgan cocuk geliyor ama cocuk kıpkırmızı BİR şeyler olduğu belli, cebini karıştırıyor, anlıyorum. Para onun. Parayı cebimden çıkarıp ona veriyorum. Sanırım son feribot parasını düşürmüş, nasıl seviniyor anlatamam. Oturup sarılışıp ağlıycaz o derece. Yabancı bir ülke de, 5 parasız kalmışsın düşüncesi bile korkunç. 1 dk geçmeden Sıra bize geliyor. Biletimizi alırken telefonum çalıyor Ayfer açıyor, arayan kardeşim Raziye. Ayfer çok heyecanlı ama ben görevliye anlaşabilme derdindeyim. Yarı Farsca yarı Türkçe hallediyoruz. Sonra pasaport kontrole giderken Ayfer haberi veriyor '' Ata Erk'in aylardır kayıp Kumbarası, Facebook aracılığıyla sattığımız akülü arabanın içinde çıkmış. Araba bozulunca sattığımız adam tamire götürmüş araba sökülünce kumbara ortaya çıkmış. Adam Muğla'dan geliyor bizi arıyor, evi bulamadığından, ismimizi de bilmediğinden bizi Dalyan'da aramış durmuş. Nasıl bulmuş.. Tamamen tesadüf.....  Bu arada Kumbara da Ata Erk in doğum günü ve bayram paraları var, Ayfer'in hesabına göre 1500 TL üzeri (bu para 10 günlük İran gezimiz den harcadığımızdan fazla)

Biletimizi alınca bizi bekleme salonuna alıyorlar. Burada kantin benzeri büfeden atıştırmalık bir şeyler alıyoruz. Bizim gibi bekleyen bir kaç kişi daha var. Feribotun kalkmasına yarım saat kala otobüsler gelip bizi feribota götürüyor. Feribotta bizden başka neredeyse herkes molla. Bu mollara göre bir ada değil ama galiba toplantı konferans benzeri bir etkinlikleri var.
1 saati aşkın bir süre yolculuk ettikten sonra Kish limanına ulaşıyoruz. Burası diğer gördüğümüz limanlardan daha temiz ve modern. Feribotta ki mollaları almak için Vip minibüsler gelmiş ama biz tabi ki tabana kuvvet. Limandan çıkıp Şehre inmeden önce gümrükten geçiyoruz. Feribot ile çok turist gelmiyor olacak ki şaşırıyorlar bize birkaç soru soruyorlar, sonra pasaportlarımızı alıp beklememiz söyleniyor. Kısa bir süre sonrada tamam deyip gönderiyorlar. Kapıda bir görevliden Taxi istiyoruz. Bu kez petrol Mühendisi Mahdi de kalacağız. Fakat kendisi şehir dışında olduğundan eşi Nefise ve oğlu bizi bekliyor. Taksi 15 -20 dakika da adrese bırakıyor bizi tam karanlık çökmek üzereyken.
Nefise çok süslü bir kadın, evi biblo ve hediyelik eşyalar ile dolu. Bakarken gözü yoruluyor o derece dolu ev.
Son 2 -3 gündür telefonda konuşuyoruz Mehti
ve Nefise ile, son derece heyecanlılar bizimle tanışmak için. Çok iyi Türkçe konuşuyor ikisi de. Nefise eşi sürekli şehir dışında olduğundan, oğlu ile misafir ağırlayarak biraz da olsa yanlızlıklarını gideriyorlar. Yemek yememişler bizi bekliyorlar. Hemen kuruluyor yer sofrası ve bizde afiyetle yiyoruz.

30.01.2019 KİSH
 Ev sahiplerimizi uyandırmadan giyinip çıkıyoruz. Sabahın erken saati olmasına rağmen epey sıcak hava. Sokaklar bomboş ve neredeyse kimse yürümüyor. Taksi gerçekten çok ucuz olmasına rağmen biz yürümeyi seçiyoruz. Biraz adayı keşfetme isteği biraz bu adanın küçük olmasına rağmen bizim çok zamanımızın olması, biraz da burada yürüyerek gezemezsiniz denmesi bizi gaza getiriyor sanırım. 
Kariz yer altı şehri yürüyerek 1 saat kadar
sürüyor. Giriş ücreti diğer İran şehirlerinde ki gibi, yabancıya farklı ücret uygulaması burada yok. Tüneller ile labrent şeklinde gezdiğiniz bu su kanalları eskiden şehrin suyunu soğuk
tutmak için yapılmış. Fakat çok zarar gördüğü için bir zengin tarafından restore edilip halka açılmış. Dışarının kavrulan sıcağından kaçmak için iyi bir sığınak. Fakat kötü bir restarasyon
yapılmış bence. Eski görünümden uzak, sanki yeniden inşaa edilmiş izlenimi veriyor. (Bu benim fikrim ) 
İçerisinde restaurantı da var fakat sabah çok erken olduğundan daha açılmamış. Zaten içeride çok az kişi var.
Bizim komple dolaşıp kendimizi dışarı atmamız 1 saate yakın sürüyor acelemiz yok.
Şimdiki hedef, Historical Cistern. 
1993 yılında inşaa edilmiş olsa da, eski bir Sarnıç üzerine yapılmış. Yezd usulü rüzgar tutuculardan 5 adet bulunuyor ve içeride ki suyun
soğutulmasında kullanılıyor normalde ama burası Turisttik bir yapı. İçerisinde restaurant ve kafe varmış ama biz gittiğimizde kapalıydı. 
Açlık artık iyice bastırmaya başlayınca
Kalenin girişinde bir ağaç altı kafe buluyoruz. Tost sandviç vs. bir şeyler atıştırıyoruz. Kale epey zarar görmüş. Güneşe dayanamamış. Denize de oldukça yakın olması bu zararı
hızlandırmış anlaşılan. Görülecek çok kalıntı kalmayınca deniz kenarından yürüyoruz. Ve günün yorgunluğunu atmak üzere bu küçük plaja kendimizi atıyoruz. 
Deniz ve hava gayet güzel ama burada insanlar kış modunda olduğundan bizim gibi deniz keyfi yapmak yerine piknik keyfi yapıyorlar. Ben yüzerken, Ayfer de hemen karşımızda lüks araçlarıyla piknik yapmaya gelen İranlı kadınlara katılıyor. Aralarında Azeriler olduğundan dil problemi yok, bir süre sonra bende davet ediliyorum. Börek çörek dolma vb mideye indirilip, espiriler muhabbetler sonunda mecbur oradan ayrılıyoruz. Öğreniyoruz ki Adada ev sahibi olan yazlıkcılardan kadınlar, Lüks araçlarını adadan dışarı çıkaramıyor olduklarından bol bol buralarda pikniğe geliyorlarmış. Gümrüksüz olduğu için sadece ada içinde kullanabiliyorlarmış. 
Sabahtan beri yürüdüğümüz den, epey uzaklaşmışız evimizden. Bu bölgede toplu taşıma aracı yok. Taksi de geçmiyor. Ata Erk mızmızlanmaya başlayınca Otostop çekmeye karar veriyorum. İlk gelen araç bir Corvette. Şansımı deniyorum duruyor. Alıyor bizi bu lüks spor aracı. Şöför genç bir İranlı, derdimizi zar zor anlatıyoruz. Sabah iyi ki ev sahibimizin bize yazdığı Farsca adresimizin yazıldığı kağıdı yanımıza almışız. Corvette bizi evimizin kapısına kadar bırakıyor. 
Ev halkı yemekler pişmiş bizi bekliyorlar. Nefise bu kez bizim için kendi elleriyle pişirmiş, Afiyetle yiyoruz. Kahveler tabi ki benden.  Diğer ev sahiplerimizin aksine, cezve dahil tüm kahve malzemeleri bu evde mevcut. 
Tüm gün yürümemiz çok garipseniyor ev sahibimiz tarafından, sokaklar bomboş bizden başka yürüyen yoktu zaten. Bu adanın kuralları biraz farklı çözeceğiz inşallah :)
2. Gün artık oğullarımız iyice kaynaşıyor
Peyham ve Ata Erk iyi dost oluyor bize de bol muhabbet için fırsat doğuyor. Nefise Türkçe'ye ve Türkiye ye çok hakim olduğundan, İran hakkında tüm bilgileri kendisinden ediniyoruz.
Sonrasında bir taksiye atlayıp şehri keşfe çıkıyoruz. Limanda birer dondurma yeyip teleskopla gökyüzünü seyrediyoruz. Sonra biraz dolaşıp gece evimize dönüyoruz.
31.01.2019 KİŞ
Sabah kalkıp mutfakta kendimize kahvaltılık bir şeyler hazırlıyoruz. Evde bize göre çok eşya olsa da, artık alıştık, benimsiyoruz yeni evimizi. Ev sahibimizin misafirperverliği bizi
iyice cesaretlendiriyor.
Dünün aksine bugün taksi ile çıkıyoruz yola. ilk dün gece geldiğimiz limandayız. Buradan sürat botu kiralayıp söyle bir gezilenilim diyoruz. Açıklarda
deniz pırıl pırıl balıklar rahatlıkla gözüküyor. Gördüğümüz en büyük ve en lüks sürat botundan fiyat istiyoruz. 250 bin riyal diyor. Tamam diyoruz. Oğlanın çevredeki diğer botçular la
muhabbetinden bir şeylerin yanlış gittiğini seziyoruz. Pis pis gülüp saçma sapan hareketler yapıyor dilini anlamasak ta, Sanıyorum yeni enayiler buldum der gibi bir hali var.
Bot gezimiz bittiğinde çokta haksız olmadığımızı anlıyoruz. Bu sefer bizden 250 bin tümen istiyor. Tabi başlıyoruz ağız dalaşına, bizi ikna etme çabaları tabi ki sonuçsuz. 300 bin
riyal verip eline oradan uzaklaşıyoruz. Arkamızdan bağırıp kalıyor.
Sonra altı camlı teknelerle deniz dibini seyretmek için bilet almaya gidiyoruz. izdiham var gerçekten çok
yoğun. Bilet kuyruğunda, dakikalarca bekledikten sonra 1 saat sonra ki tekneye, zar zor bilet alıyoruz. Biraz deniz kenarında zaman geçirdikten sonra hemen orada ki bir
restaurant'ta öğle yemeği yiyoruz. Fiyatlar çok abartılı değil. Yemek sonrası hemen karşı iskeleye gidiyoruz. İskelede her yarım saatte kalkan teknelerin, kendine özel, ayrı yerleri var. Biz
kendi saatimiz gelince yanaşan tekneye atlıyoruz. Teknelerin üst kısmında toplanan yolcuların, yarısı bir süre sonra iç kısma alınıyor. Ve teknenin cam
tabanlarından deniz dibini rahatlıkla gözlemleyebiliyorsunuz. Bir çok balığı doğal ortamların da rahatlıkla gözlemliyorsunuz. Siz alttayken üsttekiler de müzik eşliğinde eğleniyorlar. Bir
süre sonra alttakiler üstte, üsttekiler altta inip yer değiştiriyorlar. Biz ilk anlamıyoruz ve bize anlatamıyorlar. Biz de, 2 gurup ile birlikte altta turu tamamlıyoruz.
Tur sonunda taksiye atlayıp, su sporları yapılan bir işletmeye gidelim diyoruz. Burada su sporları epey ucuz. Taksicinin bizi götürdüğü 2 işletmenin de kış dolayısıyla kapalı olduğunu
görünce, biz de fikir değiştirip, jelikopter ( mini helikopter) gezisi yapalım diyoruz. İlk tur ajentalarından boş olan saatler için rezervasyon yapıp ödemenizi yapmanız gerektiğinden taksi ile şehir merkezine geliyoruz. Sonra helikopter pistine gidiyoruz. Burası hava limanının hemen yanında. Biz oraya ulaştığımız da, yemek saati dolayısıyla kimseler yok. Biz de Ata Erk ile hangarda duran alette alıştırmalar yapıyoruz. Yemek saati sonrası, Bizden önce birileri var saatimiz geldiği halde başkalarını alıyorlar. Sonra fotoğraf çektirmek isteyince bizden ekstra paralar talep ediyorlar. İngilizce bilmedikleri için bir türlü anlaşamıyoruz. Ortam geriliyor, biz onlardan, onlar bizden pek hoşlanmıyor. Ata Erk'in piste olmasını sorun ediyorlar, kendi çocukları pistlerde koştuğu halde, makinemizle fotoğraf çekilmemizi engellemeye çalışıyorlar vs. iyice gıcıklaşıyoruz karşılıklı. Sonra cebimde ki telefonu bırakmamı söylediklerinde ben Ayfer'in kini bırakıp kendiminki ile çekim yapmaya başlıyorum. Jelicopter yeni havalanmıştı ki, pilot uyanıyor hemen. Kapatmamı yoksa iniş yapacağını söylüyor, ben de mecbur kapatıyorum. Bir süre ada üstünde uçuş yaptıktan sonra, 2 kişilik hava aracını aşağıya indiriyor. Aşağıda ağız dalaşı devam. Herkes kendi dilinde konuştuğundan ortak nokta da buluşmak zaten imkansız. Bağrış
çağrışlar sonunda oradan uzaklaşıyoruz.
Hava limanından, batık Yunan gemisine gitmeyi hedefliyoruz. Fakat buradan taxi bulmak çok zor oluyor. Ana cadde olduğundan taxi durmuyor.Biraz yürüyoruz, duran bir taksi o yöne gitmediklerini diğer
taksileri durdurmamızı söylüyor. Burada birkaç çeşit taksi var. Hangisinin ne işi yaptığını anlamak kadar zamanımız yok. Epey yürüdükten sonra bir taksi buluyoruz. Ters yöne yürüdüğümüzü
anlıyoruz. Taksi yürüdüğümüz tüm yolu geri gidiyor. Hava limanından çok ta uzak değilmiş. Düşündüğümüz gibi de karaya vurmuş eski bir Yunan gemisinden ibaret değilmiş burası. Yem yeşil Parklar,
insanlar epey kalabalık ve düzenli bir yer.Çok güzel,Akşam üzerileri insanların toplandığı bir alan olmuş. Eski bir Kish Air uçağı restaurant yapılmış baba oğul ilgimizi çekiyor ama kapalı. Akşam olana kadar bu parkta zaman geçiriyoruz. Bir ara Ayfer'in başı açılmış, zaten o örtü bir türlü kafada durmuyor, alışmadık götte ... misali, bayan bir polis uyarıda bulunuyor. Çevremizde birçok kişiyi uyarıyor ama çok ta takmıyor, İranlı kadınlar. Ayfer uyarıyı dikkate alıyor.

Akşam belediyenin düzenlediği yemek yarışmasına gidiyoruz. Her hafta perşembe günleri burada bu organizasyon düzenleniyormuş. Gerçekten ciddi bir organizasyon. Onlarca ev hanımı marifetlerini sergilemişler. Kish adası halkı genelde tüm İran'ın karışık halklarından oluştuğundan, her kadın kendi yöresinden yemekler yapmış. Biz de yabancı olduğumuz anlaşılınca, anonslar yapılıp topluluğa tanıtılıyoruz. Yarışma sonrası kazananlara ödülleri verilince, stantlarda ki, yemekler kalabalığa ücretsiz dağıtılıyor. Ev sahibimizin uyarısıyla, Beğendiğimiz yemekleri gözümüze kestirip, yarışma sona erer ermez saldırıyoruz. Bizde aç olan karnımızı böylelikle doyuruyoruz.

01.02.2019 Kish


 Kendi evimiz gibi oldu artık, tüm duvarlarda ki oyuncak, biblo vs doluluğa bile alıştık. Gidelim mi gitmeyelim mi? Kish adası gezilmeli mi ? Couchsurfing ile kalınır mı derken, 4 gündür aynı evdeyiz ve akraba gibi olduk. 
Bu sabah evden hep birlikte ayrılıyoruz.Ama ayrı ayrı plan yaptık. Para bozdurmak için gittiğimizde döviz bürosu cuma olduğu için kapalı. Hemen yanında ki turizm ofisi bozabileceklerini söylüyor ama biz ertesi gün döneceğimizden 20 dolar bozdurmak isteyince sorun çıkarıyorlar. Neyse
sonunda sorun çözülüyor ve tümenlerimizi alıyoruz.
Ayfer ve Ata Erk bugün kadınlar plajına gidecekler. Erkeklerin önünden geçmesi dahi yasak olduğundan, Bense bisiklet kiralayıp tüm adanın etrafını dolaşacağım.
Çevre de çokça gördüğüm şu Amerikan araçlarına bakmadan geçemiyorum. Hani bu İranlılar Amerika ile sorunluydu, bu kadar Corvette'in ne iş var burada demeden yapamıyor insan.
Önce markete girip kendime yolluk yapıyorum, sonra kendimi kordona atıyorum. Her 50 metrede bir bisiklet kiralayanlar var. Fiyatlar hep aynı, ben epey yürüdükten sonra gözüme kestirdiğim bir
tanesini alıp yola koyuluyorum. Şehrin kalabalığından uzaklaştıkça, hafta sonu dolayısıyla piknik yapan ailelere rastlıyorum. Balık tutanlar da var.
Benim gibi bisiklet sürenler de... 
Adanın tüm çevresini dolaşan bu bisiklet yolunun uzunluğu 15 km civarı. Tüm adanın gezilip görülmesi gereken yerlerini rahatlıkla bisiklet kiralayıp 1 günde bu yolu takip ederek görebilirsiniz. Sadece ilk gün gittiğimiz Kariz bu yolun iç kısmında kalıyor.
Deniz kablumbağaları buraya da yumurtluyor olacak ki yolumun üzerine heykelini koymuşlar. Bu heykelde mola verip biraz dinleniyorum. Hava epey sıcak, sık sık mola vermek gerek. Bisikletim de çok iyi sayılmaz. Karşıdan gelen rüzgarın etkisiyle epey yoruyor.
Ev sahibimiz Nefise, ilk gün
gezdiğimiz tarihi binaların hemen yanında, Çok yaşlı bir ağaç olduğunu söylemişti. Biz burayı atlamışız. Önüme tarihi liman ve binalar çıkınca hemen içeri dalıyorum. Ağacı keşfe
çıkıyorum. 700 Yaşında olduğunu söyleyenler var. Değişik bir ağaç. İsminin Lore olduğunu öğrendiğim bu tür. Sanki bu kurak mevsime ait değilmiş
hissi uyandırıyor. Sanki tek bir ağaç değilde bir çok dalın toplamından oluşturulmuş gibi duruyor.
Yol kenarında bir çok ilginç heykel karşıma çıkıyor resimlendirmeden geçemiyorum.
Yol bir süre sonra epey ıssızlaşıyor. Su parkı adanın en ucunda, buralar bisiklet sürmek için daha güzel geliyor bana kimseler olmayınca daha
bir rahatlıyorum.
Dün geldiğimiz, Yunan Gemisi batığını karşıdan görünce anlıyorum ki, bu gördüğüm son sakin kumsal. Kayaların arkasında deniz şortumu giyip, biraz deniz keyfi

yapıyorum. Yatıp biraz dinleniyorum.
Sonra tekrar yola koyuluyorum. Batığın çevresi yine çok kalabalık. Bir çok yerli turist grupları gelmiş. Develer yine misafirlerini gezdiriyor. Ben burada çok zaman harcamadan yoluma devam ediyorum.
Bu taraflarda denizi
yeşillik basmış biraz değişik bir havası var. İnsanları tekrar piknik yaparken görüyorum. Sofralarına davet edenler oluyor. Ben su takviyesi yapıp yoluma devam ediyorum.
Artık şehrin içine giriyorum. Bir bölgeden sonra yolu iç kısma vermişler. Kadınlar plajı da yolun içeriye alınmasında etkenlerden biri. Sonradan Ayfer'den öğrendiğime göre, Kadınlar plajında kesinlikle erkek çalışmıyor. Tüm çalışanlar kadın ve içeri telefon dahi sokamıyormuşsunuz. Kapıya kadar başı örtülü gelen kadınlar, içeride birden açılıyor hatta üstsüz güneşlenenler oluyormuş.
İç kısımlarda camilere denk geliyorum. Sünni
ve Şii camileri ayrıymış. Her cemaatin kendine ait camiileri varmış. Ben sadece yoldan gözlemlemekle yetiniyorum.
Yolum az kalmıştı ki,
evden telefon geliyor. Bizimkiler plajdan dönmüş. Bende tam gaz sona gelip bisikletimi teslim ediyorum.
Hızımı alamamışım ki, eve yürüyerek devam ediyorum. 5,5 km yolun hepsini yürümek değil amacım, biraz yürüyüp taksiye binmek aslında, uzun süre taksi bulamayınca, aramak yerine yola yaya devam etmeyi seçiyorum. Yolda gördüğüm Güzellikleri de resimlemekten kendimi alamıyorum.
Bir süre sonra, haydi gel artık telefonu gelince, atlayıp taksiye eve gidiyorum.

02.01.2019 KİSH - TAHRAN

Sabah erkenden kalkıyoruz. Ev halkıyla vedalaşıp çağırdığımız taksiye atlayıp 10 dakikada Havalimanına ulaşıyoruz.
Kish Air'den bir kaç gün önce aldığımız charter uçuşumuz ile uçacağız başkente.
iran'da uçakların çok tehlikeli, olduğunu söyleyenlerde var. Amerikan ambargoları yüzünden İran pilotlarının çok ustalaştığını söyleyenlerde... 
Uçağımız sorunsuz bir şekilde, tam saatinde kalkıp, Tahran'a iniyor. 
Tahran'da, aylardır her kafamıza takılan soruda, arayıp yardım aldığım, sevgili dostumuz, Majid bizi karşılıyor. Defalarca telefonlaştık ama ilk kez yüz yüze görüşüyoruz.
Aylar öncesinden, Kashan'da ailecek beraber gezmeyi düşünmüştük. Ama o yeni evine taşındığı için gerçekleştirememiştik. 
Bizi arabasıyla alıp Tahran'ın simgesi, Azadi meydanı ve Kulesinin etrafından dolaştırıp evine götürüyor. Meydan da bir ara inip dolaşmayı düşünüyoruz. Ama yoğun trafikte araçtan inip tekrar aynı araca binmek sanırım hayal olurdu. Tahran aslında planımızda yoktu. Korkunç trafiğe girmek istememiştik, sırf  Majid ve eşiyle tanışmak için geldik.
Majid'i İran Gezi Topluluğu grubundan (Facebook) tanıdım. Toplulukta çok aktif, İran'da olması ve iyi derecede Türkçe bilmesi ve en güzeli de yardımsever olması, bizi yakınlaştırdı.
Emlak işi yapıyor. İran'da emlak sektörü şu aralar kötü durumda olduğundan, Aldığı bir eve kendisi yerleşmeye karar vermiş. Dayamış döşemiş ve bu yeni evin ilk misafirleriyiz.
Kendisi de, daha birkaç gündür bu evde yaşıyor. Çok güzel bir ev. Eşi de kendisi gibi sıcak kanlı. Bizim için harika bir kahvaltı hazırlamışlar.
Birlikte kahvaltı yapıp sohbet ediyoruz. Eşi çok fazla Türkçe bilmese de, Majid'in rehberliğinde zorluk çekmiyoruz. 
Majid de bir çok İranlı gibi Türk televizyonlarından Türkçe'sini geliştirmiş. Türk kökenli olmamasına rağmen gayet iyi konuşuyor ve Defalarca Türkiye'de bulunmuş. Hatta bizim memleketimiz, Dalyan'ı dahi ziyaret etmiş.
Bir çok İranlı gibi onunda Türkiye'ye gelip yerleşmek, geçiyor aklından. Birçok akrabası ülke dışında. Hatta Türkiye de olanları da var. Ama o bir türlü gerçekleştirememiş.
2 haftadır İranda'yız 7 farklı ailenin evinde misafir olduk. Her bir aileden İran hakkında yeni şeyler öğreniyoruz. Yeni bilgiler öğrendikçe ülkeyi daha çok seviyoruz. Muhabbet o kadar ilerliyor ki, Majid'in düğün kasetlerini dahi izliyoruz. 
Ülkemizde ünlülerin düğününde veya dizi setlerinde görebileceğimiz bir Lükste görüntüler görünce gözlerimize inanamıyoruz.
İnsanlar o kadar şık ve modern ki, anlatılmaz izlenir. Bizde, Düğün TV tadında neredeyse tüm kaseti izliyoruz :)
Sonra Derbent'e götürüyorlar bizi. Burası

şehrin kalabalığından uzak. Yazın sıcağından nefes almak için gidilen, Ortasından şırıl şırıl derenin aktığı, etrafında çay bahçeleri ve restaurantların olduğu harika bir yer.

Kışın gitmek için mevsim çok ideal olmasa da, bom boş değil etraf. Bizim gibi Tahran'dan
kaçanlar azınsanmayacak kadar çok. 
Sonra bir mekana oturup, Çay kahve içiyoruz. Mekanda misafirlerin ülke Bayraklarını
getirmeleri çok hoş manzara oluşturuyor. Biz de bu anı ölümsüzleştiriyoruz. Sonrasında küçük bir kaç alışveriş yapıp, evin yolunu tutuyoruz. Evde yediğimiz Akşam yemeği sonrası Majid bizi Havalimanına bırakıyor. Sabah geldiğimiz Mehrabad Hava Limanı Majid'in evine epey yakındı. Fakat burası sadece iç hatlara hizmet verdiğinden dönüşümüz, İmam Humeyni Havalimanından olacak. 
Gece geç saatlerde olması ve mesafenin epey uzak olmasına rağmen, Majid hiç tereddütsüz bizi Hava Limanına teslim ediyor.

Bize de Bu Güzel İnsanların, Güzel Ülkesini Anlatmak ve Tekrar gitmek İçin Plan yapmak Kalıyor.

Elveda İran,   Şimdilik..






  















  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS